"Havayı geldiği gibi, rüzgârı estiği gibi, kadını da olduğu gibi kabul etmeli, demiş Musset. "Bence kadınlar anlamak için değil, sevilmek için varlar."
Hepimiz bu sözlerin sahibini çok iyi biliyoruz. Bu sözlerin sahibi Defne’nin Ömer’i. Bu adam mı kadın ruhundan anlamıyor? Bu adam anlamıyorsa kim anlıyor? Fikret Galo’ya karşı merakım bu bölüm iyice tavan yaptı. Ömer’i beğenmeyen kişi -kişi diyorum çünkü halen cinsiyeti muallâkta- kimmiş, neymiş insan merak ediyor tabii ki. Hadi bakalım.
Biraz geri saralım. Fragmanı izleyince açıkçası Defne’nin Hulusi Bey’e her şeyi anlattığını ve bu rahatlamayla Ömer’e koştuğunu düşünmüştüm. Durum hiç de öyle değilmiş. On numara ters köşe. Tebrikler! Sude’nin anlatmayacağı belliydi. Ömer’in sırları, yalanları öğrenmesi böyle kolay olmayacak. Sude’nin de dediği gibi herkese en çok koyacak zamanda çıkacak ortaya her şey. Peki, bu zaman ne zaman? Aklıma ilk gelen Defne ve Ömer’in düğün günü söylemesi. Umarım yapmaz öyle bir şey küçük sarı cadı.
Galo’nun Ömer’i beğenmeyişi bana sürpriz oldu. Hatta Sinan bunu söyleyince bir durup ‘’Hö?!’’ demiş olabilirim. İşte oluyor böyle şeyler. Herkesin çizimlerine, yaptıklarına ölüp bittiği adamı biri beğenmiyor çıkabiliyor. N’apsın bu adam şimdi? Oturup ağlasın mı? Hem de Ömer İplikçi? Peh! Hiç takılmadı ama bir sinir de bozmadı değil. Defo'cuğum ise her zor durumda olduğu gibi destek için Ömer’ine koştu. Bu huyuna bayılıyorum canım. Ama biraz zalimce olmuyor mu? Adamın sorularına doğru düzgün cevap vermiyorsun, gelmiyorsun kalmıyorsun da. Ama zor anında fırt yanındasın, hatta evindesin. Sevimli hal ve hareketlerinle adamın aklını çeliyorsun. Yazık değil mi bu adama? Olaya Ömer tarafından bakıyorum şuan. Yoksa Defne’yi nelerin, kimlerin engellediğini tabii ki biliyoruz. Ama Ömer bilmiyor. Garibim debeleniyor. Seviyor, seviliyor ama kavuşamıyor. Ağğ, hayaağt ağlamaklıığ! Mola alanındaki diyaloglar kalbimi acıttı sayın hâkim. Milano’ya beraber gideceklerdi. Hala umut da var diyorlar. Niye böyle yapıyorlar? Bizimki de can! Ah Ömüş, vah Ömüş! Ne iş ne aşk hayatın güldürdü seni bu bölüm.
Aşk hayatında da gülmedi derken evet, Defne Ömer’e yerleşmiş olabilir bir süreliğine. Ama ben bir anlam veremedim henüz. DefÖm izlemek güzel eyvallah da havada kaldı bu beraber yaşama olayı. Açayım biraz. Şimdi bu ikisi aynı evde yaşıyor ya hani. Ee, Şükroş Bey’den başka kim öğrendi? Sinan’ı sayma. O tepki bile vermedi denebilir. Kimin çenesi kapandı şimdi? Ya da bölüm süresi yetmedi de sonraki bölümde mi bu duruma tepkileri göreceğiz? Kafamda deli sorular…
Şükrü şok!
Defne’nin Ömer’in sevdiği her şeyi sevme çabası bir yandan hoşuma gidiyor, öte yandan da korkutuyor. Yani bu kız Ömer’in evinde çalan her parçaya Rossini diyebiliyor. Ömer’in film zevkiyle kendi film zevki arasında uçurumlar var muhtemelen. Niye sevmek zorunda olsun ki? Birini sevmek güzel, doğal. Sevdiğinin sevdiklerini sevmeye çalışmak. Biraz zorlama, doğal değil. Bence vazgeçecek bu işten Defne. Geçsin de. İkisi de aynı şeyleri sevse sıkıcı olur bir zaman sonra. Ömer Defne’de nefes alıyor. Başka bir dünya sonuçta. Anneannesinin laflarını yaşananlara göre dile getiren Defne’yi seviyor Ömer. Telefon melodisi Rossini çaldığı için değil ya da aynı filmleri sevdiler diye değil onun sevgisi. Defne kan oldu, can oldu Ömer’in soğuk, kasvetli hayatına. O soğuk, şıkır şıkır ev bile Defne’yle şenlendi. Evin bütün havası değişti. Aaa, söz buraya gelmişken Defne’nin eşyalarını yerleştirdiği, evde kendince bir düzen kurduğu sahneler de favorim oldu. Bazen bir diş fırçası çok şey ifade ediyormuş. Garip, değil mi? Sadece bir diş fırçası. Ama aslında bir diş fırçasından daha fazlası. Yerleştirdikten sonraki o bakışma, ay itfaiyeyi ara Mineeğ! Sık abi, şuralara tazyikli tazyikli sık.^^
Uyku tutmayan Ömer, tatlı krizine giren Defne yapmışlar; olmuş. Uyuyamayan Ömer Defne’nin uyuduğu, aslında kendisinin olan yatağın başına gider. Berre orada yanına kıvrılsın uyusun diye beklerken, etikler abidemiz Ömer İplikçi sevdiğine bakar bakar, geri döner. Etikler kovalasın seni e mi Ömüş! Gidip Defne’nin yanında uyusan nolurduu? Öhöm!
Nedense Ömer’in bu beraber yaşama olayından çok da memnun kalmadığını düşündüm izlerken. Ya da yalnız yaşamaya alışmak gerçekten farklı bir şey olsa gerek. İnsan yıllarca tek başına yaşadığı evde bir başka nefesin de olduğuna çabuk alışamıyor demek ki. Ya da bizim Ömüş’ün genel tepkisiz halleri de olabilir bilmiyorum. Kas oynamıyor adamın suratında ya. Sinan geliyor, ‘’İtalyanlar çalışmayacak artık bizle.’’ diyor. Adamdaki maksimum tepki kaşını kaldırıp yüzünü mesh etmek. Sinan biraz daha otursa, "Gidiyruk diyrum sağa Aamet!"e bağlayacak diye korktum, Allah biliyor. Koriş haklı. Ömüş zor adam. Allah sana güç, kuvvet ve de bolca sabır versin Defne bacım.
Sevmedim seni piis ispiyoncu!
Sinan ve Yasemin’in köşe kapmacası, oyunu bilenlerin Sude ile imtihanı, Neriman the last kötü kaynana ve Necmi the nabıyon sen amca derken geldik mi Nihan’ın kabaran annelik duygularına. Yani bölümden hemen önce henüz kimse hamile değil diye muhabbetini yapmıştık. Nihan çocuk istiyorum diye İso’ya patlayınca ay ben şok! En azından ‘’Hamileyim!’’ diye gelmedi, buna da şükür.^^ E bir bebek lazım, Esra da büyüdü zaten. Yalnız harbiden Defo şimdi hala mı olacak, teyze mi? İso neden dayı oluyor hem? Babam böyle past.. Vurma abi vurma tamam.
Son sözüm de bahar koleksiyonunu almayan İtalyanlara olsun. İnşallah Allah sizi o almadığınız koleksiyonla terbiye etmesin. İnşallah Allah sizi o vazgeçtiğiniz Ömüş’le terbiye etmesin. Hadi tercüman bey çevir çevirebilirsen. ^^
Sevgiyle kalın.