Heyoo! Merhabalar! Çok teşekkör ediyorom. Ayh! Burada değildi bu. Neyse… Görüşmeyeli çok oldu. Her bölüm niyetlendim, her bölüm sonunda ‘’Bu bölüm beni aşar.’’ dedim. Çünkü moleküllerimi bir araya getiremedim. Eh şimdi de zar zor bir araya gelmiş moleküllerimle karşınızdayım. Haydi bölüme geçelim.
’’Kanka bir elamet geliyor.’’
Bu bölüm çok fazla DefÖm üzerinde duramayacağız maalesef. Çünkü Barış Arduç sete yeni döndü. Doğal olarak sahnesi de azdı. Hatta Ömer’in Defne’si, Ömer’ini hiç göremedi. Ama olsun. Yeter ki sağlığı iyi olsun. Biz bekleriz. Bir açıdan da iyi oldu. Diğer karakterlere biraz daha yoğunlaştık. Doya doya Koriş izledik mesela. Yalnız o tabletle Ömüş’ün başının etini yeme fikri harikaymış. Ya Ömüş dedim de şuraya azıcık Barış Arduç fangirllüğü serpiştireyim. O pijama nedir arkadaş! Neden yani, nasıl? Başka adamda görsek dünya çikinellası, bu adam giyince ‘’Oyy, pijamasını yesinler!’’ Çok yağuşuklu olunca her şey yakışıyorsa demek… Giy hayatım giy. Sana kareli pijamalar giymek yakışır. Sana Koray’ın dandirik kahve fallarına sabırlar yakışır hayatım. ^^ Ömüş’le ilgili çok da söylenecek bir şey yok. Bütün bölüm evinde idi. Defne’nin sırrını çözmeye yönelik çok da bir atak göremedik. Çizim yaptı. Bir de güzel güzel baktı böyle uzaklara doğru falan. Ağğ, bakmasın anam bacım ben bir fena oluyorum. Mineeğ, rezeneeğ! Bu repliği de özledik mi? Özledik.

Mutfak boş kalmasın, mutfağa sahip çıkalım.
Gelelim Nöro’ya. Sürekli ay demesinden bana fenalık geldi. Yoruyor beni. Kayboluyor replikler sanki. Yani ben öyle hissettim. Evet, Nöro ve Koriş abartılı iki karakter. Gerçek olmadıklarına inanıyorum. N’olur gerçek olmasın! Bakın, bir ciddi ciddi düşünün. Çevrenizde gerçekten Nöro ve Koriş ikilisi olsa ne kadar gülersiniz? Daha doğrusu nereye kadar gülersiniz? Kız kendimi keserim herhalde. Dayanamam ben. Yorar beni böylesi. Tamam, arada insan istemiyor değil bir Koriş ama öyle sürekli sürekli, aman aman. Ömüş haklı, gereksiz konuşup evrende kelime kalabalığına gerek yok bence de.
Sude, Sinan ve Yasemin bölümün bombalarıydı. Bombelere gel! Bunlar aşık mı oldu? Havada aşk üçgeni, hatta dörtgeni kokusu var. Sinan’a söyleyecek lafım kalmadı. Pes yahu, pes! Ayran gönüllülük olayına yeni bir boyut kazandırdı adam. Önce Yasemin sonra Defne dedi. Eh malumunuz Sude ile de denedi ama kısa sürdü. Hatta ben onun Sude’yi gerçekten sevdiğine de hiçbir zaman inanmadım. Ya da şöyle diyeyim, Sinan sevdi mi birini bile? Daldan dala, daldan dala, dal dal dal… Semra Kaynana görseydi, ağlardı be!
Sude’nin oyunu öğrenme zamanı gelmişti zaten.Ama bu şekilde olacağını düşünmemiştim. Yani Defne’den öğrenip ona destek olacağını falan hayal etmiştim. Ama tabii hayaller destek, hayatlar köstek... Ve artık olan oldu. Belki de en öğrenmemesi gereken kişi oyunu öğrendi.Takke düştü, kel göründü. Bakalım bakalım.
Kenafir gözlü küçük şeytan!
"Belki de bazı kalplere aşk sığmıyordur.’’ Sude seni sevmem, anneni de sevmezdim.Ama güzel laf ettin. Tebriks sana buradan. Onun haricinde, bacım sen n’apmaya çalışıyorsun allasen? Dürüstlük abidesi mi oldun iki bölümde başımıza? Yok canım, yemezler. Ömer’e yalan söylüyor olmak falan umurunda değil senin. Senin tek derdin Ömer’in canını yakabilmek. Ama öyle de görünmemek. Suç Defne ve diğerlerinin ne de olsa. Sen söyle, aradan sıyrıl. Hatta belki de dürüst olan sen ol. Ömer’i yalandan uyandıran falan. Hadi canım, hadi. İki orta bir sade, hadi sana müsaade!
Yasemin seni de sevmiyorum. Hiç sevemedim zaten. Ay ben kimseyi sevmiyorum. Nöro’ya mı dönüşüyorum acaba? Nöro Koriş oldu, ben de Nöro mu oluyorum acep? Kıyamet alameti, abbov! Heh, Yasemin diyorduk. Ben insanların sonradan değiştiğine çok inanmayanlardanım. Ya da ne kadar değişirse değişsin bir yerde bir yamuk olacağına inananlardanım desek daha doğru galiba. İşte Yasemin de ilk gerginlik anında eski sivri dilini ortaya çıkarıp İso’yu çok fena yaraladı. Ve hala kendisini affettirmeye çalışırken de yine kendini düşünüyor. İso olmadan saçmaladığını, yalpaladığını söylüyor. Ona ihtiyacı varmış. "Seni seviyorum!" desene be kadın! Kanser oldum burada. Ama ben kime, ne diyorum ki? Ya sen hem İso’yla arayı düzeltmeye çalışıp hem de neden Sude’yle konuşmak istedi diye Sinan’a trip atıyorsun bacım? Sen de aynısını yaptın, ki Sinan’ın konuşmak istediği konu bambaşkaydı. Ah ah… Kim kimi sevdiğine karar versin artık. DefÖm birbirini seviyor, geri kalan n’apıyor belli değil. Gerçi Defne hala "Seviyor, değil mi?" diye onay bekliyor ya, o da ayrı konu.
Genel anlamda güzel bir bölüm oldu. Her şeyden önce yeni bölümdü. Elde olmayan sebeplerle de olsa tüm zorluklara rağmen kolaj değil yeni bölüm izledik iki haftadır. Ben buradan tüm ekibe çok teşekkör ediyorom ^^ Haftaya daha güzelinde buluşacağımıza inancım tam. Eh ne de olsa ‘’Ekip tamam merkez!’’ ^^
Bölümden ayrı değinmek istediğim başka bir husus var. Hepimiz artık sosyal medyanın gücünü kabul etmiş durumdayız diye düşünüyorum. Twitter, Instagram üzerinden sevdiğimiz dizilerin oyuncularını takip etmek, onlarla bir şeyler paylaşabilmek gerçekten güzel. Hatta bununla yetinmeyip dizinin yapımcısını, senaristini, yönetmenini ve hatta eğer varsa çaycı abisini bile takip ediyoruz. Tek isteğimiz diziyi daha yakından, en yakından takip edebilmek. Ama bazen bu iş çığırından da çıkabiliyor. Yapımcıya, yönetmene, senariste hatta oyunculara beğenmediğimiz durumları, taleplerimizi iletmemiz o kadar kolaylaştı ki Ranini’nin deyimiyle onları rahatça 'manşor’layabiliyoruz. Burada da sorun yok.
Tabii ki yapılan bir işi herkesin beğenmesi mümkün değil. Ve dizinin sevenleri olarak tabii ki bunu dile getirebiliriz. Biraz daha açık konuşayım hadi madem. Birkaç gün önce yönetmenimiz Barış Yöş’ün çekim tarzını beğenmediğini söyleyen KA izleyicileri olmuş. Sahneleri ‘harcadığı’ söylenmiş, falanlar filanlar. Adını Feriha Koydum’da da böyle olduğu yazılmış. Ben katılmasam da tabii herkesin kendi fikri. Zamanında AFK’nın da deli izleyicilerinden biriydim. Durum o kadardı ki şu an Kiralık Aşk sevdamı Nöroca ‘Adını Feriha Koydum Volume 2’ diye nitelendirirsek hiç abartı olmaz. Bir iki sahneyi sizlere de söyleyeyim de yönetmenimizin harcadığı (!) sahnelere bakmak isteyen olur belki.
Feriha’nın "Yap be! N’aparsan yap!" dediği 36. Bölüm son sahnesi mesela. Söylenecek başka söz yok. Tam 10 bölüm sonrasında yayınlandığı akşam tüm kızların ‘’Emieeer’’ diye eridiği, dağ evindeki o muhteşem evlilik teklifi ve yıldırım nikahı sahnesi mesela. O çekimler sonrasında hastanelik olacak kadar hastalanan ekip mesela. (Ayrıca o dağ evi şu an Kiralık Aşk’ın da dağ evi, bu da çok hoş bir tesadüf olmuş bence ^^) Bunlar gibi bir sürü harika çekilmiş sahneler var. Ama olay bu da değil. Kantarın topuzu üslup bozulunca kaçıyor. Yok araya tül girmiş, dal sokmuş deyip de insanların özel hayatına kadar burnunu sokma hakkını kimse kimseye vermez.
Bırakalım bunları. Önümüze konan şeyi izleyip, ‘saygı’ çerçevesinde yorum yapalım. Her şey daha güzel olur o zaman. Üstelik dizinin bir sahnesi için kimseyi üzmeye değmez bence. Hayatta daha net sorunlar var. Gerçekten sorun olan sorunlar. Bunlara ayıralım biraz da vaktimizi. Kamu spotu burada sonlanıyor ^^ Uzun lafın kısası verilen emeğe saygımız olsun. İnsanların özel hayatına saygımız olsun. Her şeyden önce kendimize saygımız olsun, öyle olunca üslubumuz da güzelleşir zaten.
Bu atar da hepimize bir ömür yeter herhalde ^^ Yine de yazdıklarımla kimseyi kırmak istemem, kırmam da umarım. Görüşmek üzere! ^^