Öyle bir kırılma noktasına doğru gidiyoruz ki, aslında mantıksız gördüğümüz, umursamadığımız şeylerin faturasını hiç beklemediğimiz şekilde ödeyecek bizim çocuklar. Belki de bana öyle geliyor bilemiyorum. Neyse şimdi bakla falı kıvamını bırakalım, ne de olsa başa gelen çekilir.
Ardından bakmamak için önünde durmayı öğrenmelisin Ömer Efendi
"Benden nefret edersin." Defne aslında ne kadar güzel özetledi içinde bulunduğu durumu, ruh halini ve imkânsızlıklarını. "Kalmak istiyorum kalamıyorum, bir yandan da kaçıp gitmek istiyorum, o da olmuyor." bütün gitmelerin ve geri dönüşlerin açıklamasıydı. Âşık olduğu ve ona âşık olduğunu bildiği adamın nefreti ile karşı karşıya kalmaktan korkuyor bizim kız. Sevgisini kaybetmekten, üçünün birlikte Ege sahillerinde geçireceği yazlardan vazgeçmekten korkuyor. Haksız da sayılmaz bu korkularında. Her şeye rağmen iyi sıyrıldı bizim kız arabadaki mengeneden. Hoş, hakkını yemeyelim bizim oğlan da iyi yerden yakaladı. Uzun bir bekleyişten sonra olması gerektiği gibi konuşmalar, sorulması gerektiği gibi sorularla karşı karşıyayız.
Bir söz verdi Ömer'e, aslında şimdiye kadar Defne’nin ilişkileri ile ilgili söylediği her şeyi birleştirsek arabada söylediği sözlerin gerçekliğine yaklaşamaz bile. Ömer'e verdiği söze gelirsek, belki biraz zamansız ve inceden hesapsız olması dışında gerçekten dik durmasını istediğimiz ve beklediğimiz Defne'ye göre bir hareketti aslında. Her ne kadar yakın zamanda o sözleri tutmanın pek bir imkânı olmasa da Defo'cum, bence Ömer'in, karşısına çıkacak kâbusun fragmanını görmesi iyi oldu. Ah be Ömer'im kaldın yine kucağında patlamaya hazır bir bombayla. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Nasıl çıkacaksın bakalım bu işin içinden? Burada bir şey eklemeden de edemeyeceğim, afakî konuşmadı kız Ömer kardeşim aslında ne varsa anlattı, sadece adını koymadı o kadar. Ama şu andan itibaren Ömer'in içinde, sevgisi kadar büyük bir şey daha var. Kocaman bir soru işareti ve bu soru işaretinin önünde şu soru var: "Defne'den nefret etmeme sebep olacak kadar kötü ne olmuş olabilir?"
Dün kafamın basmadığı bir yere geleyim şimdi de ama gelmeden Ömer'i asansör kapısında görüp turnikelerde geri vitese takan Defne'yi de yanıma alayım. Ula Ömer, graffitinin Defne'nin sana verdiği sözle ne ilgisi var evladım? Verilen sözün önemini kavrayamamış olacaksın ki tuttun, bir duvar resmi ile bağdaştırdın konuyu ve sana verilen sözün değerini küçümsedin. Kız diyor “Sıkıntılarımı ardımda bırakıp bir daha gitmemek üzere sana geleceğim.” sen diyorsun “duvar resmi” hay ben senin aklına. Tamam, eyvallah Defo'da dengesizlik kol geziyor zaman zaman, ama verilen sözün içtenliğini iyi kötü anlamalıydın be çocuk. Ama şimdi senin tarafından bakınca da yok yok anlamalıydın ne taraftan baksam eşeklik ettiğin çıkıyor. Hem sen o graffitiyi İz'le yapmadın mı? Defne'nin kıskanç olduğunu bilmiyor musun? O resmin üzerini boyaması gayet de Defne'den beklenebilecek bir hareket. Yok yok bazen kısa devre yapıp yanlış veri aktarılıyor bu çocuğun beynine. Sebep sonuç ilişkilerini yanlış kuruyor.

Gözüne hafiften bir üflesem mi acaba acemi şansına sokmasın topu?
"Baskın basanındır" diye boşuna dememişler. Baya baya patronlar çetesi kurdu bu bizim aklı evveller. Dün ayar oldum Yasemin'e. Kızım sen dost musun düşman mı, ne ayaksın sen? Defne-Ömer ilişkisini bilmene rağmen ne halt etmeye cesaret veriyorsun İz'e, amacın ne yani? Akşam akşam bu kadar insanın sinirini zıplatmaya ne hakkın var. Sen Yaso olur musun acaba diyorduk? Geçen bölüm Yasemin olduğunu kanıtladın, bu bölüm Sinsirella kıvamına geri döndün, bir kendine gel kızım.
Bilardo bahane Defo'dan nasıl oynanır dersleri şahane! Kızım Defne, Ömer karşı takımda. Sen neden rakibe nasıl oynanır öğretiyorsun? Neyse ki sonunda Defo bir konuda bizim oğlanı alt etti ve rahatladı. Ama bölümünün en güzel laf ödülü Serdar'a gidiyor elbette "Ben hep söylüyorum kanka, kadınlara her zaman yenileceksin, eğer yenersen hayatı zindan ederler sana." Serdar'cım bu sözü bizim Ömer'e de bir zahmet müsait bir zamanda söyleyiver, belki kulağına küpe olur.
Üzerinde, barış işareti ve çiçekler olan bir tank geldi Defne'den, bu Meriç Acemi'nin gündeme bir göndermesi mi bilemiyorum. Öyle ya da değil, ama bence de aynen Ömer'in dediği gibi bırakalım böyle kalsın. Barışın üstünü hiç bir şeyle örtmeyelim, kirletmeyelim. Bizi ötekileştiren herkese rağmen, biz kalalım. Ben böyle görmek istedim diyelim bu seferlik.
Sen bizim kızdaki cesarete bak, Hulusi ile yeke yek konuşacakmış. Hadi hayırlısı. Aslında biraz kafayı çalıştırırsa bu konuşma Defne'nin Neriman'dan kurtuluşu bile olabilir. Ama bizim kız böyle bir entrikayı çevirebilir mi? İşte orasından tam olarak emin olamıyorum. Yine de içimde bir ümit yok değil. Nöro’nun bu ince hesapların hepsinin altında kalıp ezileceği günü sabırsızlıkla bekliyorum. Necmi ise hala beyni alınmış kıvamda bu konuda. Sen bir sorgulasana "Defne’nin ne işi var burada" diye! Bu adamın filozof Necmi'den, Susam Sokağı Necmi'ye geçişli ruh halleri deli ediyor bazen beni.
Nöro-Koriş ortak operasyonu bir fiyasko olacak diye düşünüyordum yalan yok, ama burada Koray'a “helal sana” demek lazım. Bir an "Sinan ve Defne'yi kilitler bu" diye aklımdan geçti, ama Allah'tan öyle büyük acılar görmedi bu gözler. Aslına bakarsanız bizim çocuklara kısmet olamayan ortam iyi düşünülmüştü. Sinsirella ile Sinsinan'a kısmet oldu.
Aynen burada olduğu gibi sımsıkı tut hiç bırakma
İşte geldik nefes darlığı ve taşikardi rahatsızlıklarının teşhisinde, tıp literatürüne yeni eklenen semptoma, "Kiralık Aşk". Bugünden sonra kardiyologlar bu soruyu sormalı "Kiralık Aşk seyrediyor musunuz?". Eyvallah pişpirik oynadınız, isim-şehir-hayvan ve el kızartmaca da ve bilumum ergen oyunundan direkten döndünüz, ama arkadaşım "doğruluk mu, cesaret mi?" oyununun içine niye ettiniz? Bu oyun global düzeyde çift seviştirebilen bir oyun. Din, dil, renk ayırt etmeksizin herkes kaynaşır bu oyunda, ama bizimkiler kapışıyor. Amaç kaynaşmak mı, kapışmak mı? Hadi neyse burada saçmaladın, peki oyunu tarihine "doğruluk diyen ilk erkek" olarak geçmek neyin nesi? Neyse ki "İz'i seviyorum" mevzusunu güzel bağladı da bir nebze de olsa içimiz rahatladı.
Güvenmiyorum sana, düzgün karıştır kağıtları Defne
Gelelim bu sabaha herkesi, "Defne ne saçmaladı dün gece öyle..." diyerek uyandıran bölüme. Saçmalamadı ki, Ömer kardeşim, sonuna kadar hak etti Defne'nin haykırışlarını, asansör kapısında grafiti ile ilgili saçmaladığı anda. Sen bir gece önce sana verilen sözü, İz'le yaptığın grafitiyle aynı cümle içinde kullanırsan başına gelecekleri de bilmen gerekir. Aslında Defne gerçek sebebini söyledi "sorun sensin" diye. Ömer bu kadar keskin hatlı bir karakter olmasa, Defne gerçekleri söylediğinde, Ömer’in vereceği tepkinin bütün köprüleri yakmak olacağını düşünmeyecek ve belki de anlatması daha kolay olacak bazı şeyleri. Ama Defne’nin söylediği en can alıcı cümle “Belki de ben sana güvenmiyorum, inanmıyorum artık.” oldu. Ardından da ekledi "Sen benim ne yaşadığı mı biliyor musun?” Evet, sen paramparça oldun Ömer haklısın sonuna kadar ama hiç sorgulamadın gerçekten "neden" diye. Tamam, eyvallah güven olmadan bu işleri yürütmek neredeyse imkânsız ama neşteri vurmakta aceleci davrandın. Kız haklı Ömer, güvenmedin, dinlemedin, sabretmedin, Defne’nin bir bildiği var demedin, şu İngilizcedeki "benefit of the doubt" aslında Defne'nin senden tam olarak beklediği.
Ve çok şükür aklı başına geldi bizim oğlanın. İnanmak istiyorsun, yeniden başlamak istiyorsun madem; Bul Ömer, Defne'nin içini yakan her ne ise düş peşine. Bulduğunda üzüleceğini biliyorsun zaten artık, Defne seni bu konuda arabada uyardı, o yüzden yaşayacağın yıkım korktuğumuz kadar büyük olmayacaktır. Tabii bu arada olan bize olacak o ayrı mesele; taşikardi, yüksek tansiyon, nefes darlığı. Sonuç derseniz sonuç yok ama amaç belli artık. Ömer gerçeklerin peşine düşecek. Tahminim, bu Defne'yi ürkütecektir, hatta Ömer'den daha da uzak durmaya çalışabilir açık vermemek için. Ama en çok gerçekler için Ömer kimin peşine düşecek, kime bu işin aslını soracak onu merak ediyorum. Ben olsam kiminle başlardım bilemiyorum ama sanırım en büyük aday İso. Hoş, ondan laf çıkmaz ama bunu biz biliyoruz Ömer bilmiyor.
Neyse, bakalım önümüzdeki günler neye gebe? Bekleyelim görelim. Barış Arduç kardeşime de buradan acil şifalar diliyorum tekrar. Umarım en kısa zamanda turp gibi olur ve hayranlarını baklavalarından uzun süre mahrum etmez.