Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!
Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
Kesin değil!
Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!
Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa
İyi değil!
Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...
26. bölümü izlediğimden beri düşünüyorum. Nasıl bir yazı yazsam ya da yazsam mı? Yorumlayacak bir şey var mı? Bölümle ilgili hepimizin ortak fikri yan rollerin çok ön planda olmasıydı sanırım. Defne ve Ömer'in aşkına âşık biri olarak ben de onların daha ön planda olduğu bir bölüm izlemek isterdim, ama olmadı. Bölümün etiketinin #aşkvegurur olduğunu gördüğümde "hah yine didişmeler" izleyeceğiz diye düşünmüştüm. O da olmadı. Ömer ve Defne sahnelerinin en az olduğu, duygunun bize neredeyse geçmediği ilk bölüm buydu sanırım.
Kiralık Aşk, benim için her anlamda çok özel. Yıllar sonra bana yeniden yerli dizi izleten, hayatıma çok farklı şekilde dokunan bu yapımı bir kalemde harcayacak değilim elbet. Neden böyle oldu diye senaryolar yazmak ya da komplo teorileri üretmek de bana göre değil. Zaten, ortada komplo teorisi üretecek bir durum da yok! O yüzden yazıma yine bir şiir ile başlamak istedim. Neden bu şiiri seçtim? Çünkü Ömer de, Defne de değişti! Çisel Onat'ın bir kısmını alıntıladığım bu muhteşem şiiri, ikisinde de olan bu değişimi anlatıyor bence. İki kırgın yüreği…
Ben, Kiralık Aşk'ın bölüm bölüm değil de bir bütün olarak görülmesi ve değerlendirilmesi taraftarıyım. Öyle baktığınız zaman bazı şeyleri çok daha farklı görüyorsunuz. Ne mi mesela? Yorumlayalım:
- Ömer ve Defne arasında yaşananlar öyle hemen sindirilecek, üzeri örtülecek, unutulacak şeyler değil. Taşların yerine oturması için zaman vermek gerekiyor. O taşlar, çok derinden yerinden oynadı ve koptu gitti çünkü. Adam kırgın, kadın kırgın. Adam güvensiz, kadın güvensiz. Yaşananların tümünü ikisi açısından, onların karakterlerini ve hayata bakış açılarını öngörerek, bir bütün olarak düşünmek lazım diye düşünüyorum. İki insan bu kadar derin ve fırtınalı bir ilişki yaşadığında, her şeyin eskisi gibi olması o kadar kolay değil. Biz de belki fırtınadan önceki sessizliği izliyoruzdur kim bilir?
- Ömer'e kızıyoruz, sinir oluyoruz, ama onu bu kıvama getiren de Defne değil mi? Evet tasarım konusundan bahsediyorum. Daha dünkü çocuk, henüz elle tutulur hiçbir başarısı olmayan Defne, tasarım kursunu birincilikle bitirdiği için Ömer'i geçip kazanacağını mı sandınız gerçekten? Tasarım konusunda, hakkını herkesin teslim ettiği, kadına bakışını Musset'in o muhteşem sözleriyle ifade eden Ömer İplikçi'den bahsediyoruz. Passionis'i o tasarımlarla var eden Ömer İplikçi'den. "Korkuyor musun" dedi, "yarışalım" dedi, "rakip" olalım dedi, "çık karşıma" dedi. Al işte çıktı karşına! Ayrıca, Ömer'in kazanmasını sağlayan da o mesaj yağmuruyla onu gaza getiren Defne'dir ve bunu bilerek, isteyerek yapmıştır unutmayalım.
- Biz Defne’nin kendine güvenmesini, dik durmasını istedik, ama onunki güvenden çok kibir boyutuna geldi. Bu kadar kibirle tepe taklak oluverirsin işte böyle. Hırs aklın önüne geçti mi hiç iyi şeyler olmaz.
- Gelelim Sude'ye... Daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Sinan ve Sude ilişkisinin bir yerde kopacağını, böyle gitmeyeceğini hissediyordum zaten. Yine Ömer'e kızıyoruz. "Hani oyun, entrika sevmiyordun Sayın Ömer İplikçi" diyoruz, ama o duvarları delip geçtiği bölümden sonra hiçbir şey yapmadan oturmasını mı bekliyordunuz? Her ne kadar Defne ile şu anda ayrı olsalar da, ona yapılan bu kötülüğü sindirip geçeceğini beklemiyordum ben şahsen. Geçmedi de! Defne'nin haberi olmasa da Defne'nin intikamını aldı Ömer. Hem de Sude'yi kendi silahıyla vurarak. Bundan sonra neler olacak bekleyip görmek lazım.
- Koriş karakterini çok seviyorum. Çok da gülüyorum, ama tüm bölüm de onu izlemek istemiyorum sevgili ekip. Yine de hep söylüyorum, Kiralık Aşk’ta hiçbir söz boşa söylenmez, hiçbir konu da boşa işlenmez. Koriş sahnelerinin de bu kadar ön planda olmasının vardır bir nedeni. Benim bildiğim ekip getirir bunu bir yere bağlar. Biz de ağzımız açık izleriz sayın seyirciler.
Fragmanı izleyen herkes Defne’nin yeniden “Kiralık Aşk” oyununa döndüğünü zannediyor. Ben öyle yorumlamıyorum. Biz, bundan sonraki bölümlerde bol bol aşk oyunu izleyeceğiz bence. Defne’nin en büyük itici gücü İz; Ömer’inki ise Defne… Yeni çarpışmalar, didişmeler loading o zaman.
Defne tüm duygularını açık bir kitap gibi yaşadığı için Ömer’e olan aşkı gün gibi ortada. Ömer de bunun farkında. Dışarıdan buz şelalesi görünümlü Ömer İplikçimiz, kendi içindeki düğümü çözdüğünde her şey çok daha farklı olacak. Çözecek mi? Bunu hep beraber göreceğiz. Benim bildiğim ve inandığım tek bir şey var. Yine yeni yeniden “aşk” kazanacak! Sadece biraz sabır…
*ÇiselOnat'ın "Biraz değiştim" adlı şiiri