Kiralık Aşk: Gitmek mi zor kalmak mı?

Kiralık Aşk: Gitmek mi zor kalmak mı?
Aç karnına şarap mı içilir kezzap verseydim
"Gitmek mi zor kalmak mı?" diye soranadır bu cevabım. Aklım sende kaldıktan sonra varamam ki gideceğim yere. Kalsam, sen gittikten sonra yaşayamam ki, yanında götürdüğün eksiklerimle. Kalsak beraber; gitmesek ya da giden biz olmasak da ayrı ayrı gidip bize dönsek.
 
Bu gün ne Ömer'e fırça var, ne de Defne'ye torpil. Boşlukta sürüklenen iki ruh var elimizde, nereye demirleyeceğini bilmeyen, azgın bir okyanusun ortasında kalmış iki sandal. Bakmakla görmek arasında fark vardır, hem de çok önemli bir fark. İşte biz dün Ömer'in Defne'yi, Defne'nin de Ömer'e baktığını gördük. Yaşanan hayal kırıklıklarından sonra sadece baktılar birbirlerine. İkisi de gerçekten göremedi çünkü baktığı yeri. Ömer'in baktığı yerde, ondan daha fazla ödün isteyen bir kadın, Defne'nin baktığı yerde ona güvenmeyen bir adam vardı. Peki, görselerdi ne olacaktı? Ömer'in gördüğü, düştüğü bataklıktan kurtulmak için çırpınan, ama boyun eğmeyen bir Defne, Defne'nin gördüğü, ruhunu kaybetmiş, sesi titreyen bir Ömer olacaktı. Aslında ikisi de kuyruğu dik tutmaya çalışan inatçı birer keçi. (Ama bu değil mi zaten durumu eğlenceli hale getiren, bizler için?)
 
"Erken yatıyorum Ömer'i göreyim diye rüyamda" diyor biri, öbürü eskrim yaparken ruhunu öldürüyor. (Adam  entelektüel ya, senin benim gibi değil, biz olsak baltayla dalarız; adam eskrim yapıyor) Ayrılık sevdaya dâhil. Acısı belki de birlikte olunan zaman diliminde hissedilen her şeyden daha gerçek. Sadri Usta'nın sorduğu gibi "Daha mı iyisin şimdi?" Hayır, değil tabii ki. Acısı, tutkusundan daha beter bu aşk denilen meretin. Acının her türlüsü daha beter değil mi aslında? Düşünsenize mesela yemeklerden örnek verelim; normal bir yemek yediğinizde karnınız doyar. Ancak acılı, bol acılı bir yemek yediğinizde ise bir reaksiyon zinciri başlar. Önce ağzınız yanar, terlemeye başlarsınız, yeterince acıysa öksürtür, yüzünüz kızarır, mideniz yanar. Normalin kıymetini çok anlamayız, ama acı "Ben buradayım!" der adama, öyle kolay kolay da pes etmez.
 
Ama Sadri Usta oldu mu şimdi senin yaptığın? Sen nasıl akıl veriyorsun anlamadım, "Bunu senden daha iyi kimse bilemez ki" ne demek ustam? Çocuk gelmiş derdini anlatıyor sana al takoz, ver gaz yürüsün gitsin, hazır kıvama gelmiş "Ben mi yanlış yaptım?" diyor. Sen bilmiyor musun bizim Ömer'in defolarını? Ah be usta açsana çocukların önünü. Alp nerede? Ya bak o çocukta ışık gördüm ben, onu Ömer'e getirsek şu kırığı iyileşene kadar belki şu işin bir ucundan tutar.
 
Kalbine bir öküz oturmuş Defne'nin "Kim acaba o öküz?" Ohooo Defocum biz o öküzün kimlik tespitini yapalı çok oluyor. İso'ya sorduğun sorunun cevabına gelince de kalkmaz o öküz oradan kolay kolay. Sen de bizim gibi, o öküzle yaşamaya alış. Şu İso'yu klonlayıp bir tanede Ömer'e versek ya da İso'nun yolunu bir süre Ömer'le kesiştirsek Şükrü’yü yıllık izine falan çıkarıp, Sadri Usta’dan daha faydalı olacak galiba.


Bu pozisyon kılıcı doğrultuyor rüyasında, bizde ne var avucunda diyoruz
 
Ayrılıktan sonraki ilk karşılaşmanın stresi, boğazına düğüm düğüm olan kelimeler, çıkmakla çıkmamak arasında kalan. Sarılsan kâbustan uyanacağını bilen bir kalp, ona hiç yorulmadan "dur" diyen bir zihin. Hani derler ya biri kalk gidelim öbürü bok yeme otur, işte aynı o hesap. Yapılabilecek tek şey kariyer planlaması böyle bir durumda, "Nasılsın" sorusunun cevabını bile kimse veremezken. Kariyer işini bağlayamadık madem, çizmeler var yanmadılarsa eğer, yanan yanmış ortam duman altı göz gözü görmüyor. Sen alsan, ben versem, Şükrü buhar olsa ne fark eder. Aslında dilinin ucunda duran o tek kelimeyi söyleyemedikten sonra.
 
"Bir şey yemeden, o öyle içilmez ki, bir şeyler yemen lazım" dedi tek nefeste, pat diye. Defne işte, biz bu kızı bu yüzden sevdik. Refleks olarak kurduğu cümleler sayesinde bu kadar çok benimsedik. Tüm yaşanan karmaşaya rağmen şaraptan vazgeçip "Ben de bir soda alayım" diyen Ömer yapmışlar, bir de üstüne aklı uçup gidince on numara olmuş.


Soldan soldan geliyorlar Ömer farkında değilsin
 
Bakma gözlerime korkuyorum. Baktığın yerde sana dair beni görmenden korkuyorum. Bakamıyorum gözlerine, içlerinde ben varım biliyorum. İlk karşılaşma için gerçekten overdose bir süreç oldu. Gözlerinin her değdiği anda hatırlanan geçmiş saplandı bıçak misali. Bir an için bile olsa elinin eline değmesi yetti tüm unutulmaya çalışılanları 3-5 nöbetine dikmeye. Haliyle dayanamadı bizim oğlan. Ömer'in gururu kalk gidelim dedi, kalbine yenik düşmenin korkusuyla. Zaten sorguluyordu kendini "Yanlış mı yaptım?" diyerek. Daha fazla Defne'ye maruz kalırsa kendini çiğneyip geçeceğini fark etti. "Ben giremiyorum içeri" en güzel özetiydi kendiyle yaşadığı mücadelenin.
 
Paramparça dağılmışsın dört bir yana ama ‘’Bulacağım bir yolunu!" diyorsun birleştirmenin. Keşke Sadri Usta’ya olabildiğin kadar dürüst olabilsen Ömer, saklandığın gururun arkasından kafanı çıkarıp, dik dururmuş gibi görünmek yerine, aslında ne kadar iki büklüm kaldığını gösterebilsen. Ama gurur işte, Sinan'la ayrılığın eşiğine geldiğinizde de görmüştük bunu sende "Bu saatten sonra geri dönemem!" dediğinde. "Bir hatayı iki defa tekrar etmeyen en mükemmel insandır" demiş Albert Einstein. Demek ki o kadar da mükemmel değilmişsin Ömer kardeşim. Bu gurur senin başının en büyük belası biz anladık bunu ve en büyük temennimiz seninde anlaman en kısa zamanda.
 
Bozulan bozulana bu aralar. Amaç kendini haklı çıkarmaya çalışmak olunca insan ne kadar kolay yanlış alayabiliyor her şeyi. İhtiyacı olduğunu bildiği parayı Passionis'e geri ödeyen Defne’ye tepki "Kendi bilir", Defne'den ilham perisi olarak bahsetmeyen Ömer "sildi gitti". Burnumuzun dikine gitmeyi ne çok seviyoruz. Dil söylemeyince her şey kaybolup gitti diye düşünmeye ne meraklıyız şu hayatta, gerçeklerin böyle olmadığından adımız kadar emin olsak ta. Hoş, Ömer'in dik durabilme taklidinin de etkisi var Defne'nin bozulmasında.
 
Ve işte geldi büyüme zamanı. Bu mucize görünümlü kâbusun içinde aynen Yasemin'in dediği gibi büyümüştü zaten Defne ve artık küçülemezdi yeniden. Farkına varması gerekiyordu sadece, bu en son yaşanan olaylar da bunu sağladı zaten. Neriman'ın suratına telefon kapatan Defne'yi çerçeveletip duvara asasım geldi. Hadi ben ispirto döküp yakamadım ama en azından birazda olsa içim soğudu, öyle far görmüş tavşan gibi kalınca, o bir kaşık suda boğulası Neriman.
 
Sude, seni sinsi küçük cadı diye başlıyorum cümleye ama hastalıklı bir beynin olmasına rağmen senin de içeride bir yerlerde bir kalbin varmış. Ama öyle bir ateşe attın ki "Acaba ben mi yanlış yaptım?" çelişkisinde ki Ömer'i komple İstanbul İtfaiyesi gelse söndüremez. Bu tasarımı satma işini sadece Ömer bilseydi bu kadar gururunun arkasına saklanması gerekmeyecekti belki de. Onu bu kadar delirten de sanırım buydu. Duvarlara attığı her yumruk ardına saklandığı gururaydı sanki.


Defne'yi hallettim seni de budayasım var ayağını denk al
 
Sarı çiçekler mi gördüm orada? Defne'den yadigâr. Bak sen bizim oğlan kurutmamış çiçekleri demek. Her ne kadar budama mevsimini yaşıyor olsa da, çiçekler sapasağlam duruyor. En çok Defne telefonu açsa ne diyecekti? Onu merak ediyorum. "Ben ettim, sen etme" olmaz. "Affettim seni, affet beni" olmaz. Meriç Hanım bir yardımcı olsanız bize bu konuda. Bir gün bu acabalara alternatif bulmaya çalışırken sıyıracağız balatayı.
 
Tasarımcı bir Defne var elimizde, kaleminden yeni başlangıcının heyecanıyla karışık kalp ağrısı dökülen. Yasemin Defne'ye iyi gelecek ona şüphe yok ama yine şeytanla dirsek temasında maalesef. Bu yeni başlangıç bizim kızın başına ne işler açacak acaba. Neyse ki bu sefer masum, şimdilik tabii. Tranba'nın yatırımcı ortak olduğunu ne zaman öğrenir ve tepkisi ne olur onu merakla bekliyorum. Ama Ömer bunu Defne'den daha önce duyacaktır bana sorarsanız, ortalık biraz daha karışsın madem.
 
Bir de Ömer'imiz var, heyecanı tükenmiş, ruhu çekmiş gitmiş, tek bir taslağın önünde günlerini geçirir olmuş. Denize düşen İZ'e sarılır. İşte yeni bir yanlış anlaşılmaya gebe saatli bomba. Her ne kadar Ömer sınırlarını net çizmiş ve İz'de bu sınırların farkında olarak geliyor olsa da Defne İz'i ilk gördüğü anda yakıştırmasını yapacaktır hiç şüphesiz. "Ben çıktım hayatından ve o hemen İz'i çağırdı…" Bir karmaşa daha ekledik mi denkleme. İz'in gelişi belki Defne'nin kıskançlık damarını da tetikler ama bu sefer sanki daha çok uzaklaşmasına ve beni unuttu tribine girmesine sebep olacakmış gibi geliyor bana.
 
Çarşı pazar iyice karışacak anlaşılan. İkisinin de inat, yanlış anlama ve konuşamama potansiyelini zaten biliyoruz. Ortalık alev almaya çok müsait, eh etraflarındaki herkes de bu yanlış anlamalara uçak benziniyle yaklaşıyor malum. Eee, diyecek bir şey yok izleyip göreceğiz bakalım.
 
Bizim çocuklarla şimdilik işimiz bittiğine göre gelelim Sinan'a. Gayret Sinan'ım az daha gayret. "Sudelere gelesin" beddua değilmiş galiba, demedim değil kendi kendime. Birbirinizin ilacıymışsınız siz sanırım. Ama maalesef Neriman var yine işin içinde. Ayağını denk al, bu kadının sevenlere alerjisi var. Mutlu çift görmeye tahammül edemiyor. Küçük cadı da şimdilik belli ki süpürgesini sakladı. Umarım Sinan alt kattaki tasarımcıya fazla salça olmaz da o süpürge çıkmaz yeniden ortaya. Hoş bu saatten sonra sanırım Sinan kendi içinde ki suçluluk duygusuyla Defne’ye sadece yardımcı olacaktır, ama Sude işte, sağı solu belli olmaz ki bu delinin yanlış anlayıverir.
 
Biri Defne'ye şu Koray diyetini önermeli, bak söylüyorum 6 aya kalmaz bizim kuru kız balıketi olur. "Kovmadım" de Ömer, içinden geçenler başka biliyorum ama yinede sen "Kovmadım" de, de ki çıksın odadan. Sinan'ın fikrini ise tek geçiyorum. Sadece ikiniz bileceksiniz söz, biz arkamızı döneriz (Gömmeye adam lazımsa bi telefon yeter). Yok yok kıymayalım Korişe yinede o da kendi paralel evreninde yaşayıp gitsin.
 
Deprem sonrası hasar tespiti yapılan bir bölümdü aslında bu benim için, tam olarak da tamamlanmış sayılmaz bu tespit kısmı. Ama yeniden yapılanmanın yolu kısmende olsa çizildi önümüze. Keyifli bölümler bizi bekliyor belli ki.
 
Bu işlerden çok anlamasam da yeni ekibi de tebrik etmek istiyorum buradan. Yalan yok ekip değişikliğini önceki bölümlerde hissettik, hoşlanmadığımız ya da alıştığımız şeyleri aradığımız yerler oldu. Ancak değişiklik bir süreçtir ve bu sürecin bu bölüm tamamlandığını hissettim. Değişikliğin  bu kadar kısa zamanda tamamlanmasının arkasında da insanüstü bir emek olduğuna hiç şüphem yok. Elinize, yüreğinize sağlık.
 
Ve BARIŞ ARDUÇ, sevmiyorum bu ekibi poh pohlama işlerini ama söylemezsem haksızlık yaparım gibi geliyor. "El sağlam mı ?" diye düşündüm o sahneden sonra. En iyi ihtimalle kan oturmuştur, umarım daha beteri olmamıştır. Ancak o morluk sana bizden bir oyunculuk ödülü kazandırdı, öyle çift mift de değil kardeşim, bildiğin en iyi erkek. Bir gün o sahneden o ödülü alıp inmen dileğiyle.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER