Fan olarak tanımladığımız özü fanatizm olan ve
ülkemizde maalesef nerede durması gerektiğini bilmeyen birçok insan topluluğu
var. Bu grupları birçok mecrada görüyoruz. Biz erkekler daha çok tribünlerde
karşılaşıyoruz bu gruplarla. Tribün terörünün sebebi olan bu insanlar yüzünden
Avrupa'da oynanan maçlarını seyrederken içimiz cız ediyor. Adamlar sahanın
kenarından maç seyrederken biz hala tel örgülerin arkasından güvenlik
alanlarıyla ayrılmış stadyumlarda seyredebiliyoruz maçları.
Yakın zamanda gördüm ki
bu tribün terörü Twitter'da başka bir yüze bürünmüş. Sanatçılar halka mâl olmuş
insanlardır eyvallah, bu "mal" kelimesinin içindeki
"a" harfinin üzerinde bir inceltme işareti var yalnız dikkat ederseniz arkadaşlar.
Yani "halkın malı" anlamına gelmiyor. Onlar da mesleklerini yapıyor,
mesailerini tamamlıyor ve evlerine gidip ÖZEL hayatlarına dönüyorlar. Bu
noktadan sonra nerede, nasıl ve kiminle yaşadıkları tamamen adı üzerinde ÖZEL.
Buna müdahale hakkımız yok.
Evet Kiralık Aşk'tan bahsediyorum. "En yakışan çift ödülü"nü alan başrol
oyuncularını yürekten kutlarım. Ancak şunun farkına varın kendilerini fan olarak
adlandıran kardeşlerim; "yakıştırılanlar", ödülün anonsunda da söylendiği üzere
ÖMER ve DEFNE. İşte sınırımız tam burası ÖMER ve DEFNE. Bu karakterlere hayat veren
insanların fanı olmanız, sevmeniz, onların sahibi olmanız anlamına gelmiyor.
"Biz sizi yarattık, biz olmazsak şöyle olur böyle olur", sözleri ise gerçekten rahatsız edici.
Onlar karakterlere can verdiler, bizler o karakterleri sevdik,
olay bundan ibaret. Sizlerden ricam, sevdiğiniz oyunculara, yapımlara saygı sınırını kaybetmeden destek veriniz.
Ancak sözüm sadece sizlere değil tabii ki, bu çok güzel ödülün mutluluğunun
önüne geçen ve gölgeleyen başka insanlara da birkaç çift lafım olacak.
Pazar akşamı ödül töreninden sonra dehşete kapılarak izlediğim mesajlar dizisi,
muhatabı olmamama rağmen beni bile utandırdı. Gerçekten. Karşınızdaki kim olursa
olsun, yaşı ne olursa olsun temsil ettiğiniz kişinin sevenleri bu insanlar.
Hadlerini aşıyorlar, ona söylenecek bir söz yok. Ancak onlara yapılan muamele verilen cevap haddini aşmanın çok ötesinde bir noktaya taşındı. Ve konu bu noktadan sonra Ömer ve Defne'yi de aşarak daha genel bir sorun haline geliyor.
Günümüzün en değerli kavramlarından biri marka değeri. Ekranda çeşitli karakterlere can veren oyuncuların bazıları daha bu oluşumun başında, bazıları da epeyce yol almış haldeler. Marka
değerinin yükselmesine yardımcı olacak öğelerden biri de sosyal medyada dolaşan topluluk yani bizleriz. Görevi bu
marka değerlerini daha üst noktaya taşımak olanlardan bir ricam olacak. Görevinizi
soğukkanlılıkla ve temsil ettiğiniz insanın avantajına olacak şekilde icra
ediniz.
Bu tip durumlarla karşılaşan ilk kişi değilsiniz ne yazık ki (keşke son bulsa ama) son da olmayacaksınız. Bu işi
yapıyorsanız, göreviniz "kriz yönetimi" yapmaktır; kriz yaratmak değil. Mesleğiniz gereği bu tür durumlarının yaşanabileceğini ön görmeniz; önceki örnekleri yakından ciddiyetle incelemiş; b planları kurmuş olmanız gerekir diye düşünüyorum. Profesyonel hayat bunu gerektirir.
Lütfen şahsi algılamayın bu
söylediklerimi ancak sizlerin bu yaklaşımları ve hataları, keyifle
izlediğimiz projelerin önüne geçmeye başladı diye
düşünüyorum.
Televizyonda çeşitli karakterlere can veren kardeşlerim; özel
hayatlarınızda ne yaptığınız sizlerin tasarrufudur, bizi ilgilendirmez. İlgilenen ve dahi bu ilgisini kötüye kullananların kontrolü de tamamen sizin vazifenizdir. Bununla başa çıkmanın yolunu sizler bulacaksınız ya da bu konuda profesyonel destek alacaksınız.
Ancak
ne olursa olsun, bu sosyal medya denilen örgütü arkanızda istiyorsanız, onların
taleplerine, görmek isteyip, istemediklerine kulak vermelisiniz.
Vermiyorsanız da, -ki bu en doğal hakkınız-, en azından insanların
sizin adınıza başkalarına hakaret etmelerine, laf dalaşına girmelerine ve
içinde adınızın geçtiği olumsuz cümleler kurmalarına engel olmanın yolunu bulmalısınız..