23. bölüme bayıldım. Bayılırım yeniden başlamalara, sil baştan yapmalara, küllerinden yeniden doğmalara... Artık karşımızda Defne var. Gerçek Defne! Hiçbir oyunun parçası olmayan, kendi mucizesini yeniden yaratacak olan Defne. Yaratacağına da eminim. İlk yazımda da sormuştum, "mucizelere inanır mısınız" diye. Sonuna kadar, dibine kadar inanıyorum Defne'ye de, mucizelere de! Biliyorsunuz "Kiralık Aşk" dizisi benim mucizem zaten.
Gelelim bölüme... Ömer'in içi aynı o boyadığı duvar gibi kapkara. Çocuğun haline içim acımadı desem yalan söylemiş olurum. Hep darbe, hep darbe. Ama çocuğum sen de ne kapalı kutusun yahu. O kutuyu aralayabilen sadece Defne'ydi. O da birazcık, ama şu oyun yok mu şu oyun! Hepimizin tepesinde dolaşan ve nereye gitsek bizimle gelen kara bir bulut gibi, cehennem zebanisi gibi başımızda bekliyor.
Güven, en zor edinilen, en çabuk kaybedilen duygudur. Bir kez kaybettin mi, yeniden oluşması çoook zaman alır. Bir de ilişkide kıyaslama durumuna girmişsen eğer problem var demektir. Ömer kendini Deniz'le kıyasladı mesela. En can düşmanı, en sevmediği adamla. Çünkü Defne, aynı soruyu soran iki adamdan birine doğru, diğerine yalan söyledi. Doğru söylediği yabancı, yalan söylediği hayatının aşkı. Nasıl kıyaslamasın bu çocuk? Nasıl kırılmasın?
Ömercim sen o kadar kırılmışsın ki zamanında, o kadar yaralar almışsın ki koca bir duvar örmüşsün etrafına. İç dünyanı kimse bilmiyor, kimse giremiyor. Aslında Defne bile. Hiç konuşmadınız ki şimdiye kadar. İşte, her şey şimdi başlıyor. Defne ilk defa Ömer'e onu sevdiğini söyledi; Ömer de ona güvenmediğini. Ne büyük bir adımdır bu biliyor musunuz? Çok daha sağlam, çok daha olması gerektiği gibi yaşanacak her şey artık. Yavaş yavaş, sindire sindire...
Defne'nin "Ömer'in Defne''sinden önce, "kendi" olması gerekiyor. Ve öyle de olacak zaten.
Sinan ve Necmi, sizi de safozların tarafına yazıyorum. Şimdiye kadar sorunun oyun olduğunu nasıl anlamadınız yahu? Neyse ki çözdünüz meseleyi, ama çözmeniz bir işe yaramıyor (mu acaba:)) Sinan'ın Sude'ye gönlünün kapılarını açması güzel oldu da, Sude'nin yaptıklarını öğrenince ne olacak bakalım. Fragmana göre de sanki öğrenecek gibi duruyor. Sudecim, tam kavuştum derken yine hüsran yolları mı gözüktü sana acaba? Eeee herkes payına düşeni yaşar bu hayatta. Her yapılanın da bir karşılığı mutlaka olacaktır. İyiyse iyi, kötüyse kötü!
Koray, Koray, Koray! Bayılıyorum sana. Sana hayat veren Onur Büyüktopçu'ya koca bir alkış! Meriç Acemi, öyle güzel diyaloglar, monologlar yazıyor ki sen de o müthiş yeteneğinle bizi gülme krizine sokuyorsun. Kiralık Aşk'ın bu olayını seviyorum. Bir dakika önce ağlarken, bir dakika sonra kahkahalarla gülebiliyorsun. Aynı hayat gibi işte.
Nihan ve Serdar'ın düğünü bana yine geçmişi hatırlattı. O sıcacık, samimi mahalle günlerini. O kadar samimiydiler ki sanki bizde düğünde bir masada limonatamızı içiyor gibiydik. Damat halayına bile katıldık o kadar yani...
Ve Yasemin ile İso. Yasemin'in değişimini keyifle izliyorum. Bundan sonraki bölümlerde bizi büyük sürprizler bekliyor bence. İso adam gibi adam be! Hastasıyım. Ona hayat veren Kerem Fırtına'ya da. O nasıl bir oyunculuktur yahu. Helal olsun!
Ve konuyu en başa saran, ama aslında çok da sağlam bir temel oluşturan yapım ekibine bir alkış. Hiç kimsenin beklemediğini yapmak büyük cesaret ister. Siz bu emeğini ve cesaretinizle övgünün en büyüğünü hak ediyorsunuz.
Son bir not: Bu bölüm ne öğrendik gençler? "İcazet" ne demektir, söyleyin hadi bakalım?
Minik bir notum daha var: Önceki yazılarımda da belirtmiştim. "Her bölüm, sonraki bölümlerin habercisi. Yeter ki satır aralarını iyi okuyalım" diye. Bu bölüm son karede yer alan ve Defne Manu'da çalışırken çekilmiş Sinan-Defne fotoğrafı da boşa gösterilmedi bence. Uyanık olun :)