Kiralık Aşk: Nöro'yu pamuklara saralım

Kiralık Aşk: Nöro'yu pamuklara saralım
Bu ayakkabı işi ne olur belli değil. Olmazsa badana boya işinden çıkarırız ekmeğimizi..
Meriç Acemi'ye teşekkür ederek başlıyorum bu sefer yazmaya. Bu kadar iddialı kiracıyız şurada, topumuzu yatırdı mı ters köşeye? Yatırdı! Doksana taktı mı topu? Taktı. Kaldık mı, ağzı açık ayran budalası gibi ekranın karşısında? Kaldık. Onlarca komplo teorisi okudum, şu sosyal medya denen platformlarda ama ne yalan söyleyeyim, hiç bu tip bir teoriyle karşılaşmamıştım. Helal olsun bu "11. fikri bulup" da bize "yok artık" dedirten ekibe. Şimdi dağılmadan, konuyu sağa sola saçmadan yazmaya çalışacağım çünkü kafamda her şey karman çorman (saygı duyduğum bir büyüğümün nasihatini dinleyerek çayımı da aldım yanıma daha başlamadan, ne olur ne olmaz) 
 
Neriman Hanım, seni pamuklara sarıp sarmalamak istiyorum. Gerçekten, yürekten söylüyorum bunu. Sonra da üzerine ispirto döküp ateşe vermek istiyorum seni. "Neden ispirto?" Erkekler iyi bilir bunu (Berberde kulak kıllarını ispirtolu pamukla yakarlar). O kadar uyuzum sana, hani "bir kaşık suda boğarım" derler ya, o kaşıktaki suya bile ihtiyacım yok, sadece kaşıkla bile çözerim işi o raddedeyim sen düşün gerisini. Sen nasıl bir belasın bizim çocukların başında "bi git öteye" fazla kilolarınla kumda oyna.
 
Necmi Baba "iki düşün bir sus" on numara laf eyvallah da, nerede senin bu babalık ben bulamadım? Senden olsa olsa iskele babası olur. Dedik, "Necmi Baba çözer bu işi kurtarır bizim kızı" ama fos çıktın (Ömer'in bu öküz genleri baba tarafından geliyormuş bu konu da netleşti artık). Son dakika bir hamle yaptın eyvallah ama, sana da bir pamuk tıkayasım var içten içe. Hala kıza "kızım borç morç yok" diyemiyorsun. Bu nasıl basiretsizlik anlayamıyorum, para senin de paran değil mi? Neriman çeyizinden mi verdi iki yüz bini. İki düşün, hatta iki düzine düşün sen Necmi Baba ve artık susma, kurtar şu kızı bu iki yüz bin yükünden.
 
Sinan, Alp sayesinde aydınlandı. Kendi kendini inandırmış meğer bizim Sinan, Defne'yi sevdiğine. Zararın neresinden dönersen kardır kardeşim. Aydınlanması bununla da sınırlı kalmadı, Defne'nin bütün sıkıntısının sebebini ittire kaktıra da olsa çözebildi, hatta komple uçurumdan atlamak pahasına pozisyon bile almaya çalıştı. Sinan da sıfırdan başlayacak galiba diye ümitlenirken, adam foseptik çukurunda buldu kendini. Tamam kızmıştım falan Sinan'a ama "Sudelere gelesin" şeklinde bir bedduam olmamıştı valla.
 
Yasemin senin damarlarında dolaşan İso yarıyor sana, dozunu biraz arttırsak mı acaba ne dersin? Olacak Yasemin, olacak bu iş, az daha azmedersen artık sana da gönül rahatlığıyla Yaso diyeceğiz. Eh bu durumda da İso-Yaso ikilisi olarak gönüllerimizdeki tahtınıza oturacaksınız.
 
İso birader sen gel taşın bak bizim buralara. Yaso'daki tadilat işlerini bitirir bitirmez onu da al gel, on numara takılırız. Harcanıyorsun dostum sen oralarda, diye düşünsem de senden bir tık fazlasını beklerdim İso. Ömer'e daha etkili bir darbe vurabilirdin bence. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut çünkü.
 
Gelelim kendi küçük marifeti büyük cadıya. Kendi cennetinden, kendi kötülükleri yüzünden kovulası Sude. Bak kızım bu Defne'nin ahı çok fena tepe taklak edecek seni haberin olsun. Kızarız, söyleniriz, o ayrı mesele ama arkasında milyonlarca kiralıkçı var o saf kızın. Hepsi ayrı ayrı bedduasını etti sana dün gece, bundan sonra senin iki yakan bir araya gelmez. Sen paşa paşa terapiye, oradan da mümkünse geldiğin yere.
 
Koray, Koray, Koray... Sen bildiğin paralel bir evrende yaşıyorsun. Etrafında olup bitenden bu kadar bihaber olabilmen beni benden alıyor. Hani Türkiye-Rusya ile savaşa girse, umurunda olmaz, hatta havyarsız kalır mıyım? diye bile düşünemeyecek kadar dışındasın olayların.


Ya yedek anahtar hep saksıda oluyor ama filmlerde
 
Ne kaçtım arkadaş. Ömer'le Defneye gelmemek için ne dolaştırdım lafı. Ama buraya kadarmış. Dün yayınlanan yazımdan bir bölümle başlamam gerekiyor sanırım bu bölüme. Sanki dün gece neler olacağını biliyormuşum da yazmışım gibi olmuş bu satırları.
 
"Güven, emek verdiğiniz tüm zaman boyunca üzerinde yürüdüğünüz yoldur. Ne kadar ilerlediyseniz o kadar sağlamdır o güven. Aksi takdirde cam kadar kırılgandır, güven dediğimiz bu meret. En ufak sarsıntıda çıt diye kırılıverir."

Bizimkilerin karınca adımlarıyla yürüdüğü yol yetmedi haliyle. Birde üstüne Ömer'in güven özürlülüğü eklenince söyleyecek fazla bir söz de kalmadı aslında.
 
"Üstümüze oturan öküz" dedim, daha dün dedim, "kalkmaz, kalıcı" dedim. "O öküz yabancı değil bizim Ömer" dedim. Maalesef haklı çıkardı beni. "Ben güven üzerine kurmadım hayatımı" Lan oğlum, böyle bir laf düşmana söylenir, "evlen benimle" dediğin kıza söylenir mi? Haklı çıkmaktan nefret ettiğiniz zamanlarda, o zafer anı öksüz kalır ya içinizde. İşte tam böyle hissettim, Ömer "öküzlüğünün" son perdesini oynarken. Sanki Kurban Bayramı'nda kaçırmışlar yine bir danayı, tutabilene aşk olsun, alt üst ediyor ortalığı.


Tren mi? Hani nerede?
 
Bölümün başında bir an için sorguladım kendimi acaba bizim oğlana fazlamı yüklendim diye. "Senden vazgeçmiyorum ama bu yol bizi nereye götürüyor? Oturup düşünmem gerekiyor" demekti Defne'ye kapıda söylediklerinin tercümesi. "Aferin" dedim içimden, "düşün, dinle kendini" senden adam olacak galiba. Düğüne gideceğini görünce de, tamamdır dedim, bizim oğlan kıvırdı bu işi. Tabii sonrası hayal kırıklığı. Kıza "sana güvenmiyorum" denir mi öyle?! Üstelik bundan birkaç ay önce "ben eminim artık" dediğin yerin birkaç metre ilerisinde. Hani beraber atıyordunuz aşağıya kendinizi? Sevgini, güven özürlülüğüne kurban edip arkanı dönüp gittin be kardeşim. Ama ne yalan söyleyeyim çok kızmadım sana bu sefer. Bu eksikle bir ilişki yürüyemezdi zaten.

Ama keşke kendine bu soruyu evlenme teklif etmeden önce sorabilecek kadar gerçekçi olsaydın. Ama sen de mucizelere inanmak istemiştin Defne'nin gazına gelip. Maalesef mucizelerin bittiği yerde, gerçekler başlıyormuş, o gerçeği sindirebilirsen ne ala, sindiremezsen de böyle adamın elinde patlıyormuş. Ömer'e kızamadım, doğru olanı yaptı çünkü. Bu kadar saçma sapan bir noktaya tırmandırdıktan, güven denilen mereti üç paralık ettikten sonra, kendi ipini çekti zaten. İnanman gerekmiyor Ömer, güvenmen gerekiyor. Ne demek "inandır beni". Sen bu kıza ne akla hizmet evlenme teklif ettin ben hiç anlamıyorum. Hırs yaptın galiba sadece.
 
Ah be Defom be, nasıl saçmaladı senin bu mucize. Bildiğin bataklıkmış bu aslında, çektikçe çekti seni içine en sonunda da kaybolup gittin işte içinde. Belki de o saksının dibinde seni bulan Şükrü değil de Ömer olsaydı farklı olurdu demek geçiyor içimden ama sonra iyi ki de olmadı diyorum. "Koşulsuz güven", "Vardır Defne'nin bir bildiği". Bunu biri bize sorsa yapabilir miyiz? diye düşününce, kolay olmaz, insanın içini kemirir şüphesiz. Ama evlilik diyorsan, bir adım geride durabilmelidir insan, vakti zamanı gelene kadar.

Açıklamanın içindeki "seninle ilgili değil"i, "seni ilgilendirmez" olarak algılamamak lazım diye düşünüyorum. Belki Defne'nin bu koşulsuz güven beklentisi fazla oldu ama bu beklentiyi de bizim oğlan yarattı, evlenme teklif ettiği anda. Böylesi daha iyi oldu, Defne yeniden kendi ayaklarının üstünde. Bu saçma sapan oyunun içinde boğulup kalmıştı. Herkesin bildiği ama hiç kimsenin bilmediği bu kördüğüm, son ilmeğini atamadan boynuna, sıfırladı hayatı. Mucize süsü verilmiş kabusunun sonuna geldi. Her ne kadar uçmaktan vazgeçmiş olsa da Ömer uğruna, bu kabusun ikinci perdesinin içinde olmamalıydı. Ancak o son ilmek işte o kaldı bir kenarda bekliyor. Bakalım ne şartlarda çıkacak karşımıza tekrar.


Biz ne ara bu el öpme kısmına geldik? Ben yine arayı kaçırdım..
 
Şöyle daha önce yazdıklarımı düşününce aklıma geldi Ömer'den Defne'yi çıkartmıştık bir seferinde belki hatırlarsınız. Fragmanı görünce bu işlemin sağlamasını yapar gibi oldum bir anda. Zor günler bekliyor bizim çocukları. Bir yanda mucizesinin kabusundan uyanmış Defne, diğer yanda ruhunu kaybetmiş Ömer. Hatırlarsınız Deniz, Ömer'in kışı başlıyor demişti, o kış var ya bu geceden sonra Ömer'e yaz gibi gelecek. Ömer'in kışı asıl şimdi başladı. İkisi de eskisi gibi (tanışmadan öncesini kastediyorum) olmayacak, olamayacak artık. İçlerinde kendilerine ait eksikler ve yadigar kalan fazlalıklar var.

Defne bambaşka bir hayata döndü etrafında Ömer'den kalan izleri fazla olmayan bir hayata, günü yaşarken içindeki Ömer ile mücadele edecek, ama her gece yastığa başını koyduğunda Ömer'in yatağında kalan kokusuyla kavrulacak içi. Ama Defne yalnız değil, ona destek dostları var ailesi var. Ömer dersek onu daha zorlu bir sınav bekliyor. Nereye baksa Defne'yi görecek çünkü. Sabah kahvaltısının sessizliğinde arayacak Defne'yi, arabada dikiz aynasından bakışmaları arayacak, ofiste camın ardından şebeklikler yapan kızı arayacak, Ömer Bey diye peşinde dolaşan şapşalı arayacak. Ömer'in işi zor bundan sonra, üstelik eminim vicdanına bıçaklar saplamak üzere, olaylarda sırada bekliyordur. Bu vicdan muhasebesi için bir yeminli mali müşavir bul bence sen Ömer, çünkü belli bir miktarın üzerine ancak onlar bakabiliyor. Ömer'in işi gerçekten zor yalnız çünkü, hele bu yaşananlardan sonra iyice kendini kapatacağını düşünecek olursak.
 
Daha fazla uzatmanın bir anlamı yok sanırım, dün yayınlanan yazı kaçınılmaz sonun habercisiymiş meğer bu da belgesi oldu işte. Kısa kesip biz de gelecek hafta yeniden başlayalım hikayemize.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER