Beyaz Gölge: 30 yıl sonra hangi diziden bahsederken iç çekeceğiz böylesine?

Beyaz Gölge: 30 yıl sonra hangi diziden bahsederken iç çekeceğiz böylesine?
RIP Koç Reeves :(
Beyaz Gölge’yi bilmek eğer yaşını itiraf etmekse bundan çekinecek değilim, bir zamanlar herkes gibi benim de TRT ekranlarında Beyaz Gölge peşinde koşmuşluğum vardır. Memleket genelinde basketbol sevgisi salmış bu dizinin en önemli kahramanlarından Ken Howard, yani bizim için Koç Reeves geçtiğimiz hafta vefat edince, zamanın akış hızının acımasızlığı ve hayatın aslında ne kadar acayip bir şey olduğu konularında gözlerimi doldurmadan düşünemedim.

Ama bu hüzün kumkumasından bahsetmek yerine, bir diziyi izler izlemez elimize basket topu alıp kendimizi sokaklara savurmak istememizin ne kadar şahane olduğundan bahsetmek isterim. Günümüz koşullarında bu etkiyi yaratabilecek bir dizi olduğunu ya da olabileceğini düşünen yoktur sanırım aramızda. Beyaz Gölge’nin büyüsünün sebebi Koç’un takımdakilerle teker teker özene bezene kurduğu ilişkileri, çocukların o kadar problemli hayatlarından spora tutunarak bir şekilde kendilerini kurtarmasının verdiği bol umut yanında, elbette izleyecek tek kanalımız ve girecek hiç internetimiz olmamasıydı da.

Bundan otuz yıl sonra, hangi diziden bahsederken böylesine iç çekeceğiz mesela? Lost’u beş senede eskittik (sonu da aşırı çirkin olduğu için belki onu bilemedim şu an), Breaking Bad’in birkaç yılı var, Game of Thrones deseniz ‘Vay, ne diziydi’ denir belki ama, kimin hayatını değiştirmiştir? Unutamadığı tek dizi Aşk-ı Memnu olan birisiyim gerçi, benim fikrim ne kadar gerçekçi ona da emin değilim.

One Tree Hill'den idol edindiğimiz Koç White

Mevzu basketbol koçluğu ve çocukların problemli hayatlarını onun etrafında yoluna koymaksa, bence bunun Koç Reeves’den sonraki diğer örneği de One Tree Hill’de Ravens takımından Koç Whitey’dir. Küçük bir Amerikan kasabasında, yaşlarının çok üstünde problemlerle boğuşan bir lise dolusu ergenin hayatında anne babalarından çok daha kıymetli bir yeri vardır Whitey’nin. Aynı berbat babayı paylaşan ama bunu çok sonra öğrenen  Lucas ve Nathan sonunda birbirine kardeşten öte düşkün iki insan oldularsa, Peyton o aşırı huzursuzluklarını bir tarafa bırakıp, Brooke Davis bile mutlu olabildiyse bunda hep onun parmağı vardır.

Gençler problemli ailelerinden, lisede yaşadıkları o tuhaf sosyal baskıdan, cümle aşk acısından, yaşadıkları eksik ne varsa hepsinden basketbol, Koç Whitey ve arkadaşlıkları sayesinde kurtulur, kendi hayatlarını kurup o hayata sahip çıkabilecek erişkinler olurlar, zira erişkin olmak sadece 18 yaşını geçmek değil, esas olarak hayatının kontrolünü elinde tutabilme cesaretidir.
 
Aşırı güzel müzikleri (dizinin bir tarafı basketbol, bir tarafı müziktir çünkü), bol sayılı maçları, her Türk gencinin ‘Bizim okulda neden yok?’ diye en az bir kere düşündüğü cheerleader’ları ile One Tree Hill insana umut veren, izledikçe izlenesi gelen bir dizidir. 2012 yılında biten bu dizinin sırf açılış müziği bile insanın içini gazla doldurmaya, ‘Hayat benim değil mi arkadaşım sen ne karışıyorsun?’ diye yollara çıkmaya yeter bazen (I Don’t Want to Be-Gavin deGraw). ‘Bitmiş gitmiş diziyle ne işim olur?’ demeyin, bence bir şans verin.





BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER