Severek takip ettiğim isimler yeni bir maceraya atılınca
biraz sevinç, biraz da korku duyarım. Oyunculuğuyla çok ayrı bir yere koyduğum
Onur Saylak’ın yönetmenliğe attığı adımlar da sevinç, korku ve heyecan
yaratmıştı. Şimdi ise yönetmenliği çok sevip, oyunculuğu arka plana atar mı
korkusu sardı içimi, yalan değil.
Orman ve Daha ile kendi görsel dilini yaratmanın
peşinden koşan Onur Saylak, Şahsiyet
ile de bu yolda sağlam adımlarla yürüyor. Bu yolda Hakan Günday’la yürümesi de
ayrı güzel. Zira birbirlerini anlayan bir ikili oldukları ortaya çıkan işlerle
de görülebiliyor. Şahsiyet’e ‘Çok
bizden’, ‘Tam içimizden bir hikaye’ gibi yorumlarda bulunmak güç; zira dizinin
görsel anlatımı hikaye ne kadar bizden gibi görünse de yabancılaşmaya neden
oluyor. İzlediğim her işte yerellik aramadığımdan dolayı benim için problem
yok. Süslü ama kendine has bir ruhu olan dünyaları da severim. Fakat bu durum Şahsiyet’in birtakım kalıplara kısılı
kalma ihtimalini de yok etmiyor.
Örneğin; yıl kaç olmuş ama Nevra Elmas, iş yerinde tek kadın
olmanın getirdiği zorluklara göğüs germek zorunda. Agâh, kendi hayatını kendi
şekillendirirken; Nevra’nın dış etkenlerle gelişecek olması biraz sıkıcı.
Nevra’yı, Nevra’nın gözünden tanımak isterim. En basitinden emniyetteki
erkeklerin tavırları bu kadar kör göze parmak sokarcasına sunulmamalıydı diye
düşünüyorum. Nevra’nın hayatını anlatmasına izin verilmeliydi. Bu noktada; gözlerinden
kolaylıkla süzülen yaşlarıyla arz-ı endam eden Nevra Elmas’ın gözyaşlarının en
olmadık yerde donup kalacağını düşünsem de ilk üç bölüm itibariyle Nevra
karakterinin biraz geride kaldığını söyleyebilirim.
Agâh Beyoğlu… Kesin bir yerlerde tökezleyecek diye düşünerek
izlesem de attığı her adımdan keyif aldım. Haluk Bilginer de Agâh’ı sevmiş,
daha da güzeli Agâh’ı seyirciye sevdirmek için çaba harcamamış. ‘Agâh
Beyoğlu’nu sevmek zorundayım!’ diye düşünmeden karakterin arkasından
sürüklenmek en güzeli.
Agâh ve Nevra’nın hiç yan yana gelmediği ilk üç bölümde
zaman zaman tempo düşse de, 3. bölüm finali ortalığın toz duman olacağına da
işaret bir nevi. Genel anlamda kurguyu çok beğendiğim dizide, bazı sahnelerin
bir anda kesilip diğer sahneye geçilmesinden ise rahatsız oldum. Feza
Çaldıran’ın görüntü yönetmenliğinde yayına hazırlanan Şahsiyet’in renklerine, dokusuna ise bayıldım! Şahsiyet’le ilgili
en beğendiğim şeylerden biri ise jeneriği. Muazzam!
Şahsiyet; ilk üç
bölümüyle, bugüne kadar yayına çıkan online dizilerimizin bence en iyisi. Zira 7YÜZ’ün ilk bölümü dışında hiçbir
diziden bu denli keyif almamıştım. Dileğim; geriye kalan bölümlerinin ilk üç
bölümünden de iyi olması. Ve yeni heyecanlara neden olup, yeni yollar açması… Onur
Saylak’ın elini attığı her işi bu denli iyi yapıyor olmasını ise biraz
kıskanıyor olsam da, imrenerek takip ediyorum. İçindeki heyecan hiç sönmesin! Şahsiyet’te emeği geçen herkesin
emeklerine sağlık! Bir sonraki bölümünü iple çekiyor, nicelerine diyorum…