Gold Yapım, Sinan Tuzcu ve Bülent İnal hikâyesini Faruk Teber rejisine emanet ederek yola çıkalı, -masa başı çalışmalarından saymaya başlarsak- üç ay oldu. Malumunuz Faruk Teber, istisnasız şahane o dünyaları biraz uzun zamanda kurmasıyla meşhurdur. Bunun sebebini sormuş, cevabımı da almıştım ama onu başka bir zaman anlatırım sizlere... Eğer Med Yapım için çektiği
Fatih'i yok sayarsam (Saydı!) Teber,
İffet sonrasında uzunca süre gönlüne göre bir hikaye beklemişti. Bu proje için çalışmaya başladığını duyduğum andan beri onu bu hikayede cezbedenin ne olduğunu merak ediyordum. 'Yine mi töre, yöre' dedim, kendi kendime
Urfalıyam Ezelden'in konusunu ilk duyduğumda.. Ama öyle değil, dediler. Dedim, kim yoğurdum ekşi der? Bekledim. Dün geceye kadar. Cümlenin gelişinden de belli olduğu üzere işe önce hikayeden başlayacağım.
Urfalıyam Ezelden, Bozoğlu Ailesi'nin hikayesini anlatıyor. Özet geçeyim; Bozoğlu Ailesi'nin büyük oğlu Halil ile Selva birbirine deli gibi aşıktır. Evlenmeye karar verdiklerinde Bozoğulları toplaşıp kızı istemeye giderler. Selva'nın şerrefsiz babası, kızı çalgıcıya vermez. Halil, Selva'yı kaçırır. Düğün gecesi (İki kere izledim, tetiği çekeni göstermediler. Altından bir Çapanoğlu mu çıkacak acaba?) Halil'i vururlar. (Müthiş güzel bir sahneydi, koy cebe bu konuya az sonra gelicem) Halil toprağa, onu vuran mahpusa girer. Halil'i vurduran ölüm korkusuyla, Bozoğlulları da can acısıyla imtihana mahkum edilir. Selva hamiledir. Cemal, töre gereği yengesine nikah basar ama bu arada aile de topluca İstanbul'a kaçar.
Halil'in vurulma sahnesini gözüm yaşararak izledim. Uzun zamadır dizilerde 'gerçek' hayat ile bu kadar hemhal olmuş diyalog/ sahne görmedim. Halil.. Geçkin Damat Halil.. O telaşenin, karmaşanın ve dahi neş'enin eksik olmadığı kalabalığın gözünün önünde kanlar içinde yere düşüverdiğinde herkes kendi havasındaydı. O, saniyenin yarısı kadarlık can'a mal olan anda Halil düşerken, biz insanlar halayda, alayda, komşu kızın giydiği elbisenin kumaşında, gıybette, binbir halde ama kendimizle uğraşırken Halil dağ gibi yıkılıverdi yere.. Hikayenin hemen her yeri böyle incelikli, telaşsız gönüllere hitab eden acelesiz anlatımlara sahip, hangi birini diyeyim, bilemedim. Sinan Tuzcu ve ekibine müteşekkirim. İşte bu sahnede anladım Teber'in bu projeye neden kalkıştığını.. Yeni bir tad peşinde gezindiğini.. Yazanın, akıl edenin, çekenin ve dahi oynayanın gönlüne bereket!
O tetiği çekeni görmedik, koy cebe!
Bu anın altı o kadar kalın çizildi ki sürpriz beklentimi bozdu. Halil'in birazdan öleceğini anladım. Anlamasaydım iyiydi..
Hoşgeldin ölüm!
Halil'in düğünde öldürülmesi 53 dakika, İstanbul'a varmamız ve günümüze dönmemiz ise yaklaşık olarak 65 dakika sürdü, kemiksiz. Kemik dediğim de Kanal D'nin jenerikten sonra bastığı o uzun reklam bloğunu saymadım.. İstanbul'a geldik ama ne gelmek! Faruk Teber almış şapkasını önüne demiş, "Kardeşim bildiğin Urfa işte.. Kıyısına köşesine ilişmeyen sinema filmi, dizi mi kaldı? Ne yapayım da izleyene hiç görmediği bir Urfa göstereyim?"demiş. Kamerayı bulutlara çakmış, başlamış hiç bilmediğimiz bir Urfa'yı tepeden gezdirmeye.. Faruk Teber'in kurduğu dünyayı yadırgamazsınız. Sanki Bozoğulları 40 yıldır o evde yaşıyordur. 'Bunu da yaptık' fiyakasıyla gözünüze sokmaz yaşanmışlıkları ama illa yaşanmıştır dersiniz. Her biri tek tek tasarlanmıştır mekanların ama izleyen, 'Hazır eve girmişler Hacı..' iddiasına girer. Hiçbir şey yokmuş gibi kurar dünyalarını ve gelir kalbinize oturur, en olmaz hikayeleri bile izlenir kılar. Bana yani..
Yine de açık söylemek gerekirse dün gece Urfalıyam Ezelden'in ilk yolculuğunu izlerken yer yer yoruldum, hatta konsantrasyonum da kaçtı ama yine de kanaldan kaçamadım. Hikayenin hızla akmasını önleyen şey eğer Selva-Halil aşkına inanmamız ve Selva'nın yıllar içinde Cemal'e nasıl yandığını anlamamız ise onu anlamadık. Hani gönül, çay çorba, şahane sıra geceleri yerine Selva'nın nasıl olup da bu adama meyil ettiğini, Halil'i hangi an kalbinden söküp attığını görmek isterdi, eğer finale Cemal'in, 'gönlünü açtığı o an' diye nokta koyacaksanız. Bu hali kötü mü oldu? Kötü diyemem ama, zor bir tercih olmuş. Hikaye biraz uzak yoldan tutmuş çatışmanın kulağını. Bana fark etmez ama tempo biraz daha hızlansaydı bugün sonuçlar birkaç puan daha yüksek çıkardı. Oysa hikayede potansiyel de vardı, lafı dolandırmayacak kadar.. Misal Selva- Cemal ikilisinin ilk kez başbaşa yemek yediği o sahneye bayıldım. İyi yazılmış diyalogların zerresini ziyan etmeden çekmiş ve oynamışlar.
Bizimlesin Cemal..
Oyunculuklara gelirsek. Beni tanıyan herkes bir Bülent İnal hayranı olmadığımı bilir. Ekranda oynadığı hiçbir karakteri plastik malzemesi kadar savunmadığını düşünüyorum ama dün gece bana ucundan gösterdiği Cemal'e ısındım. Daha doğrusu inandım. İlk kez malzemesini değil de karakteri savunduğunu gördüm. Az şey mi? Dolunay Soysert, Kayıp ile kıyasladığımda fersah fersah iyiydi ama 'teknik' oynamaktan bıkmadı bir türlü. Ekranın Sertab Erener'i gibi.. Sertab'ın da şahane bir sesi var da tek bir şarkısını dinlerken ağlayan olmuş mu? Sertab, enfes sesiyle ve dahi hâlâ devlet memuru ciddiyetiyle okur şarkılarını izin vermez ki detone olsun, notadan kaysın, çatlasın patlasın.. Oysa kalbimizi yakan her şarkıcının biraz da sağa sola yalpalaması değil midir, ağzından dökülen sözlerin içimize işlemesinin sebebi? 'Hazır ol'da kim aşk şarkısı dinler ve hislenir Allah aşkına? Dolunay Soysert de o hesap, "Aman yanlış yapmayayım" kaygusuyla dimdik oynuyor ve bu "Doğru Ali"yi izlemek beni çok yoruyor.
Meral Çetinkaya'nın kullandığı aksan da az bi' zorladı kulağımı. Yöreyi hiç bilmem. Aksan zaten bıçak sırtıdır. Muhtemelen Nene, yaşı itibariyle diline en çok sahip çıkanlardan ama ekran karşısında oturan fani ranini bunu anladı mı? Anlamadı. Yoruldum dedi. Hayat işte.. Her yaptığınız dümdüz geçse, zil takıp oynardık hep birlikte. Oyuncu kadrosunu topyekun yani kalanıyla da gideniyle de çok beğendim. Öykü Gürman'ın enerjisi çok güzel. Faruk Teber'e koşulsuz teslim olursa bu işi kıvırır, 10 bölüme kalmaz oyununa aşık da oluruz. Settar Tanrıöğer'e 'çok beğendim' dersem hakaret sayılır diye korkuyorum muhteşem supleksli bir oyuncu. Dün gece kalbimi çaldı, yaktı yıktı, kanımı akıttı Yanık Mehmet.. Bu hikaye ve karakterler çok bereketli ilerleyecekmiş gibi hissettim. Siz ne yaparsınız bilmem ama ben her pazar Urfalıyam Ezelden izlemeye hatta yazmaya niyet ettim. Umarım kahpe panel de izin verir ve uzun zaman bu hikayeyi 'Faruk Teber' eşliğinde izleriz. İzleriz di mi Hocam?
Emeği geçen herkesin gönlüne bereket!
Böyle işte..
R.