-- Dikkat spoiler içeriyor olabilir, izlemediysen okuma--Hollywood'un
beyazcamı kıskacı altına aldığı şu son dönemlerde bir gün daha geçmesin ki
içinde yeni bir sinema yıldızı barındıran dizi haberi almayalım. Özellikle
True
Detective'in yakaladığı üstün başarıdan sonra bunu beklememek hayal olur
sanıyorum ki.
Traffic,
Kafka,
Ocean'
s serisi gibi filmlerden tanıdığımız
Oscarlı yönetmen Steven Soderbergh, yan koltuğuna gözleri kör eden karizmasıyla arz-ı endam
eden Clive Owen'ı alıp dönem temalı bir medikal dramaya imza atmış.
Banshee,
Strike Back gibi farklı yapımlarıyla bilinen Cinemax kanalında, 8 Ağustos’da yayınlanmaya başlayan dizi,
modern tıbbın alışılagelen tüm nimetlerinden sıyrılıp yeni yeni gelişmeye
başladığı dönemlere götürüyor bizleri. 1900'ler Amerikası'nın New York dolaylarına uçup The Knickerbocker Hastanesi’nin
işleyişine tanık oluyoruz. Antibiyotiğin
keşfedilmediği ve dahi o cızırtılı mega elektronik cihazların olmadığı bir
dünya hayal edin şimdi lütfen. Edemediniz değil mi? En ufak bir ağrıda
doktordan doktora koşan, iki googlelayıp
kendimize kanser teşhisi koyduğumuz zamanlardan çok çok uzakta dizide yaşanılanlar.
Hastalıklara çare arayan doktorların ekipmanlarının kısıtlılığı, tedarik
edilemeyen kadavralar, kullanılan yöntemlerin çaresizliği ve bilahare yaşanan dönemsel sosyolojik sıkıntılar. Genel
olarak bakıldığında her klasik hastane dizisinde olduğu gibi, çeşitli ekonomik,
sosyal ve kültürel yapılardan gelmiş
hastane personeli, garip bir şekilde sürekli para sorunu yaşayan idari kısım ve enteresan hasta
profilleri ve şartları zorlayarak yeni tedavi yöntemleri
arayan bu yüzden de pekçok sıkıntı ile karşı karşıya kalan doktorlardan oluşuyor dizinin prolifi.. En azından temel yapısı bu şekilde. Fakat hikayesinin geçtiği dönem itibariyle muadilleri arasından hızlıca sıyrılabiliyor.
Arızaları ve bağımlılıkları olan Doktor temasına M.D.House'dan aşinayız. Baştan uyarmakta fayda var. Kan görünce bayılan kitleden iseniz bu diziye hiç
bulaşmayın. Zira çeşitli video kanallarından açık ameliyat izleyen bünyeleri
bile sarsabilecek dozda kanlı ve ağır sahneler barındırmakta. Hayli
iddialı ve kanlı bir sezaryen sahnesi ile giriş yapılan ilk bölümde dizinin ne
kadar sert geçeceğinin de sinyalleri veriliyor.
Ana karakter
olan, sorunlu ama dahi doktor ekolünden gelen Dr. John W. Thackery'i ünlü
oyuncu Clive Owen canlandırıyor. Olaylar, The
Knickerbocker Hastanesi'nin Cerrahi Bölüm Şefi'nin beklenmedik intiharının
ardından hastane yönetiminin kararı ile şefliğe getirilen Dr. Thackery'nin
etrafında gelişiyor. Dahi bir cerrah olan Thackery aynı zamanda kokain
bağımlısı, sosyal çevresi ile sorunlar yaşayan, kaba olarak kabul edilebilecek
biri. Her ne kadar benzetmek istemesem de yer yer Dr.House tandansı da
yakalamıyor değilim karakterden. Zira hastalarına, ekibine yaklaşımı en az House
kadar keskin sayılabilir.
Dr. Algernon Edwards'ı 1600 Pen dizisinde rol alan André Holland oynuyor. Hastaneyi
finanse eden Captain August Robertson 'nın isteği ile Thackery'nin
yardımcılığına getirilen, mesleğinde parlak bir doktor olan Afro-Amerikan
Algernon Edwards dizi içerisinde işlenen ırk sorunun başlıca sembollerinden
biri olarak kabul edilebilir. Özellikle Dr. Thackery'nin ekibine dahil etmeye
kati suretle karşı olduğu bu karakter, dönemin ırk sorunlarını da beraberinde
hastane ortamına taşıyor.
Medikal
yönünün yanı sıra dinsel ve sınıfsal ayrımlar, siyahi karşıtlığı, kürtaj
sorunu, dönemin bulaşıcı hastalıkları
gibi konulara ayna tutan
The Knick muhteşem sinematografisi ile de göz
doldurmakta. Yönetmen koltuğunda oturan Soderbergh, filmlerinde kullandığı
dilini dizi içerisinde bir o kadar farkettirmekte. Kullanılan
mekanlar, dekor ve kostümlerin enfes havası izleyiciyi o yıllara götürmekte pek de
zorlanmıyor. Dönem ve medikal dizileri sevenler için tek potada eritilmiş
leziz bir seyirlik oluşturuyor.
The Knick, Clive Owen'ın ilk dizisi değil. Sharman (1996) ve Chancer (1990) adındaki dizilerde ve pekçok tv filminde oynadı.
Dizinin
en büyük handikapının şimdiye kadar yayınlanmış dört bölümünde karakterlerin derinliği konusunda eksik kalması olduğunu
düşünüyorum. Daha çok olaylar etrafında şekillen hikaye, karakterlere biraz daha
odaklanır ve onlardan beslenirse tadından yenmeyecek hale gelecektir.
Yönetmen
koltuğunda (tüm bölümler) ödüllü isim Steven Soderbergh otururken, dizinin
yaratıcı-yazar kadrosunda da Jack Amiel ve Michael Begler isimleri bulunuyor. Nip/Tuck
özleyen bünyelere ilaç gibi gelen dizi, senenin en iddialı yapımlarından biri
olmaya aday görünüyor. Kanlar oluk oluk kaynayacak - ay pardon- akacak
izlerken.
● Bu yazı 15 Eylül 2014 tarihinde radikal.com.tr'de yayınlanmıştır.