Büyükada’daki evinin kapılarını Nazlı Ilıcak’la Pazar Gezmesi’ne açan Ediz Hun, çocukluğunda yaşadığı, unutamadığı anılarını, Yeşilçam günlerini, Ses Dergisi yarışmasını nasıl kazandığını tüm samimiyetiyle anlattı.
“1960 yılından beri Büyükada’da oturuyoruz”
Ediz Hun,
uzun zamandır Büyükada’da oturduğunu ve neden burayı tercih ettiğini şu
sözlerle anlatıyor: “Esasında biz 1960 yılında Büyükada’ya yerleştik. Başka bir
evde oturuyorduk. Orada otururken bu evin bulunduğu yer arsaydı ve annem
buradan denize giriyordu. 1970’li yılların başında annem bu arsayı almamı
istedi. Bu arsayı aldık, 1973’te de bu ev bitti. 20 milyonluk İstanbul’da
burası benim huzur yuvam. Burası essiz, sakin, çiçekler, tabiat, hayvanlar… Burada
benim mikro bir dünyam var ve yaşamımı sürdürüyorum.”
75 yaşındaki Ediz Hun formunu nasıl
koruyor?
Hala gençliğindeki
formu koruduğu görünen Ediz Hun, hayatında sporun yerinin olup olmadığını şöyle
anlatıyor: “Ben spor yapıyorum. Sabahları yüzerim, denizi tercih ediyorum.
300-500 metre yüzerim. Kış aylarında da evde spor aletlerim var, çalışırım.
Spor dışında yemeğime çok dikkat ederim. Bir gün çok yediğim zaman, ertesi gün
azaltıyorum. Dengelemeye çalışıyorum.”
Ediz Hun, eşi Berna Hun ile nasıl tanıştı?
40 yılı
aşkın bir süredir evli, Bengü ve Burak adlı iki çocukları bulunan Ediz
Hun-Berna Hun çifti, nasıl tanıştıklarını anlatıyor. Berna Hun: “Ben THY’de
hostestim. Bir balo olacaktı. Arkadaşlarla Ediz’i özel davetlimiz olarak baloya
çağırmak istedik. Evinin kapısını 3 arkadaş çaldık” diyor. Ediz Hun ise
“Kapımda 3 genç kızı görünce çok heyecanlandım. Beni baloya çağırdıkları
dönemde Uludağ’da bir film çekiyordum. O zaman Berna 22 yaşında. Ve o şekilde
bir tanışmamız oldu ama ben gidemedim” diye söze devam ediyor. Birbirlerinin
telefonunu alan çift, 2-3 ay sonra, Ediz Hun’un eşini aramasıyla flört etmeye
başlamış.
“4 erkek torunum var, kızı bulamadık”
Bir oğlu ve
bir kızı olan Ediz Hun, çocuklarının neler yaptıklarını ve torunlarını şöyle
anlatıyor: “Kızım Bengü de, oğlum Burak da evli. Oğlumun ve kızımın 2 erkek
çocukları var. 4 erkek torun, bir türlü kızı bulamadık, bulsak çok iyi olurdu.
Bengü güzel sanatlar, Burak iletişim mezunu. Bengü ile beraber bir dizide
çalıştık ama o sonradan başka bir hayat seçti. Oğlum da sevgili Ajda Pekkan ile
bir filmde bir sahnesi vardı. Ama ikisi de şu anda sinemayla ilgilenmiyor.”
“Babamın ben doğmadan önce tutmaya
başladığı günlüğü hala saklıyorum”
Babası Adnan
Bey’in, Ediz Hun doğmadan önce tutmaya başladığı günlüğü hala saklayan Ediz
Hun, o günlerden neler hatırladığını şu sözlerle anlatıyor: “Babam benim
bebeklik çorabımı bile koymuş içine. Haftadan haftaya tüm fotoğraflarımı koymuş
içine. Bana çok düşkündü, ben de ona çok düşkündüm. Günlüğün içinden ilkokul zamanım
da var, hatta o dönemden karnelerimi bile babam saklamış.”
Ediz Hun annesini kaybettikten sonra ilk ne
yaptı?
Annesi
Neşvet Hanım’ı 1990’lı yılların başında kaybeden Ediz Hun, şunları anlatıyor:
“Annemi kaybettiğimde bu eve geldim ve yalnız başıma 3 gün geçirdim. Şömineyi
yaktım ve gece büyük ada turu yaparak annemi aradım. Gece çamların içinde
yürüdüm, belki bir titreşim, bir şey yakalayabilirim düşüncesiyle. Fakat ayrı
bir boyuta gittikleri için, herhangi bir iletişim olmuyor.”
Ünlü aktör Ses Dergisi yarışmasına girmeye
nasıl karar verdi?
Ses Dergisi
yarışması sırasında yurt dışında okuyan Ediz Hun, yarışmaya girmeye nasıl karar
verdiğini şu sözlerle anlatıyor: “Tatilde Türkiye’ye dönmüştüm. Babamın bir
arkadaşı bana bir gün ‘Ediz sinemayı düşünmez misin?’ dedi. Ben okuyorum, nasıl
olacak diye düşünüyorum. Babam ve annem bana bıraktı katılıp katılmamayı. Ben
de yarışmaya gittim. Benimle birlikte kızlardan Hülya Koçyiğit ve Ajda Pekkan
vardı. Kazanana 6 film şirkete, 1’er film başrol teklif ediyordu. Yarışmayı
erkeklerden ben, kızlardan da Ajda Pekkan kazandı. İlk filmim ‘Genç Kızlar’
oldu.”
“Yeşilçam devri farklıydı”
Ediz Hun,
Yeşilçam devrinin şimdiye kıyasla daha farklı ve daha iyi olduğunu şu sözlerle
anlatıyor: “O dönem farklıydı. Şimdiye göre çok daha düzenli çalışılırdı.
İstirahatini edebiliyordun. Herkesin vücudunun, yüzünün performansına,
diriliğine dikkat ediliyordu. Ama şimdi dizilerde öyle olmadığını zaman zaman
ben de yaşadım.”
“Yeşilçam’ı küçümseyenler benim için
sivrisinek vızıltısı”
Ünlü oyuncu,
Yeşilçam’ın neden daha iyi olduğunu Nazlı Ilıcak’la Pazar Gezmesi’ne anlatmayı
şu sözlerle sürdürüyor: “Yeşilçam çok iyiydi. Çok iyi sanatçılar vardı,
birbirlerine hürmet ediyorlardı. Yeşilçam’ı küçümseyen kendi geçmişini
küçümser. Şimdikiler eğer bir varlık gösteriyorlarsa, Yeşilçam’ın getirmiş
olduğu bir seyirci potansiyeli sayesindedir. Yeşilçam’ı küçümseyenler benim için
sivrisinek vızıltısı. Yeşilçam benim için kutsaldır. Her filmde büyük bir emek
vardır. Onun için onları küçümsemek ayıptır.”
“Dayak sahnelerinde kendimizi yerden yere
atardık”
Ünlü aktör,
rol aldığı filmlerdeki dayak sahneler nedeniyle bir kolunun nasıl sakat
kaldığını şu sözlerle anlatıyor: “işimizi çok ciddiye alırdık. Dayak
sahnelerinde kendimizi yerden yere atardık. Bir kolum açılmıyor, eğri kaldı.
Neden acaba? Kavga sahnelerinde yerlere düştük de ondan. Eğilerek ayakkabımı
bağlayamıyorum çünkü belimde kas yırtığı var. Attan düştüm, at beni sürükledi.
Yani biz kolay iş yapmadık.”
“Dünyadaki en zor oyun dramdır”
Ediz Hun,
komedinin yanında dramın çok zor bir oyun olduğunu şu sözlerle anlatıyor:
“Dünyadaki en zor oyun dramdır. Dramı aktarabilmek için gözlerinizin çok derin
bakıyor olması, hissediyor olması, buğulanması lazım. Aşk yalnız laflarla
anlatılmaz, beden dilini kullanacaksınız. Bunu biz senelerce yaptık. Bunu
hissetmezseniz, dramı yaşatamazsınız. Komedi kolaydır ama dram çok zordur.”
Ediz Hun, 3400 çeşitlik kaktüs koleksiyonunu
gösterdi
Evinin
balkonunda 3400 çeşit kaktüs bakan Ediz Hun, bu merakının ne zaman başladığını
şu sözlerle anlatıyor: “Ben çocukluğumdan beri hayvanlara ve bitkilere çok
düşkündüm zaten. Hobi olarak bunu yapmaya devam ediyorum. Kaktüsün Türkiye’de
de dünyada da çok meraklısı var. Hatta Türkiye’de bir derneği de var.
Nazlı Ilıcak’la Pazar Gezmesi, 8 Kasım Pazar günü saat: 12:30'da Kanal D'de.