Ayvalık Uluslararası Film Festivali için geri sayım başladı!

Ayvalık Uluslararası Film Festivali için geri sayım başladı!

Seyir Derneği tarafından Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali için geri sayım başladı. Türkiye’den yılın dikkat çeken uzun metraj, belgesel ve kısa metraj filmlerini izleyiciyle buluşturacak festival 16 Eylül’de başlıyor. 21 Eylül’de sona erecek festivalde gösterimlerin sonrasında film ekipleri merak edilen soruları yanıtlamak üzere Ayvalık izleyicisiyle buluşacak.


Türkiye Sineması 2024-2025

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin uzun metraj yerli film programı son bir yıl içerisinde gösterildiği uluslararası ve ulusal festivallerde ödüllere layık görülen ilk filmlerle usta isimlerin yeni filmlerini, sinemamızın farklı renk ve seslerini bir araya getiriyor. 

Türker Süer’in dünya prömiyerini Venedik Film Festivali Orizzonti Extra bölümünde yapan, seyircisini yakın dönem tarihimizden önemli bir geceye, 15 Temmuz 2016’ya geri götürdüğü filmi Gecenin Kıyısı Ayvalık izleyicisiyle buluşacak filmlerden biri. İki asker kardeşin biri mahkûm, diğeri onun eşlikçisi olarak çıktığı yolculuğu takip eden Gecenin Kıyısı bu iki kardeşin geçmişte ve bugünde yaşadıkları zor tercihler üzerinden şekilleniyor. Berk Hakman ve Ahmet Rıfat Şungar’ın performanslarıyla beğeni toplayan Gecenin Kıyısı, Adana Altın Koza Film Festivali’nde kazandığı Yılmaz Güney Ödülü ve En İyi Kurgu ödüllerinin yanı sıra Ahmet Rıfat Şungar’a da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü getirdi.  

Dünya prömiyerini yaptığı 37. Tokyo Film Festivali’nde Asya’nın Geleceği Ödülü’nü kazanan Emine Yıldırım’ın yönetmenliğini üstlendiği Gündüz Apollon Gece Athena, Beijing, İstanbul ve Shanghai gibi festivalleri dolaştıktan sonra Ayvalık’ta beyazperdede olacak. Emine Yıldırım ilk uzun metraj kurmaca filminde yetimhanede büyümüş Defne’nin, annesinin hayaletini bulma umuduyla Side antik kentinde çıktığı fantastik ve eğlenceli yolculuğu konu alıyor. Ezgi Çelik’in Defne’ye hayat verdiği filmde Barış Gönenen, Selen Uçer, Deniz Türkali ve Lale Mansur da rol alıyor. 

Sinemamızın özgün seslerinden Pelin Esmer’in dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yapan yeni filmi O da Bir Şey mi?, En İyi Senaryo Ödülü kazandığı İstanbul Film Festivali’nin ardından Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nde gösterilecek. Film, birbirinden tamamen farklı hayatlara sahip otel çalışanı Aliye ile bir film festivali için kasabaya gelen ünlü yönetmen Levent’i bir araya getiriyor. Söke’de doğup büyümüş Aliye’nin çetrefilli hikâyesinden yola çıkan, gerçek ile kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaştığı filme birbirinden farklı hikâyelerle birçok renkli karakter ekleniyor. İlk kez kamera karşısına geçen Merve Asya Özgür ve tecrübeli oyuncu Timuçin Esen’i buluşturan filmin oyuncu kadrosunda İpek Bilgin, Nur Sürer, Mehmet Kurtuluş, Şebnem Hassanisoughi, Asiye Dinçsoy ve Sermet Yeşil gibi isimler de yer alıyor.  

Tolga Karaçelik’in yeni filmi Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi, dünya prömiyerini Tribeca Film Festivali’nde yaptı. Film, hem özel hem de profesyonel hayatında bocalayan bir yazar ile ona yeni kitabında konu edineceği seri katiller ve öldürme yöntemleri hakkında danışmanlık yapan emekli bir seri katilin tesadüfi ve tuhaf arkadaşlığını anlatıyor. Çekimleri New York’ta gerçekleşen filmde yazarı canlandıran John Magaro yine festivalde gösterilecek Kelly Reichardt’ın yönettiği Mastermind’da da oynuyor. Steve Buscemi’ninseri katili canlandırdığı filmde Severance dizisinden tanıdığımız Britt Lower da yer alıyor. 

2012 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan kısa filmi Sessiz (Bê Deng) ile adını duyuran Rezan Yeşilbaş’ın ilk uzun metraj filmi Uçan Köfteci, uçma hayallerini paramotor adlı bir alet aracılığıyla gerçekleştirmeye karar veren bir köftecinin hikâyesini anlatıyor. Üç çocuk babası, Diyarbakırlı Köfteci Kadir’in hayalinin peşinden gitme arzusu onu geleneklerle, ailevi sorumluluklarla, devletle ve toplumsal baskıyla karşı karşıya getiriyor. Uçan Köftecidünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yaptı. Başrolde yer alan Nazmi Kırık İstanbul Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.  

Koloni, Gulyabani ve Meteorlar gibi filmleriyle tanınan Gürcan Keltek’in yeni filmi Yeni Şafak Solarken, Cem Yiğit Üzümoğlu’nun canlandırdığı ana karakteri Akın’ın zihni üzerinden İstanbul’a, dünya algısına ve başka gerçekliklere uzanıyor. Hastanelerde geçirdiği yılların ardından aile evine dönen Akın’ın iyileşme ümidi ilahi bir güce ulaşma arzusuna dönüşür ve Akın’ı İstanbul’un dinî yapılarına, eski âlimlerin mezarlarına götürür. Epizodik anlatısıyla seyircisini adım adım bu yolculuğun eşlikçisi hâline getiren film, dünya prömiyerini yaptığı Locarno Film Festivali’nde Boccolino d’Oro Eleştirmenler Ödülü’nü kazandı. Film, Adana Altın Koza Film Festivali’nde Peter Zeitlinger’e En İyi Görüntü Yönetmeni ve Son of Philip’e En İyi Müzik Ödülünü getirirken, Keltek İstanbul Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görüldü. 



Yılın Heyecan Uyandıran Kısaları Ayvalık’ta!

Festivalin bu yılki kısa metraj film seçkisinde yer alan yapımlar izleyiciyi göçmenlik, savaşın ve sınırların kıyısındaki yaşamlar, annelik, dostluk, günümüzde var olmaya çalışan genç nesil, kentsel dönüşüm, hafıza, gelişen teknolojinin hayatımıza kattıkları ve çaldıkları gibi konularda düşünmeye davet ediyor. 

Cansu Baydar’ın geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve dolaştığı pek çok festivalden ödülle dönen filmi Neredeyse Kesinlikle Yanlış, Suriye’deki savaştan kaçan Hanna ve küçük kardeşi Nader’in Almanya’ya gitme ümidiyle İstanbul’da geçirdikleri vakte odaklanıyor. Binbir Gece adlı kısasıyla tanıdığımız Mahsum Taşkın’ın yeni filmi Garan da hayatları bölen sınırları, savaşların bıraktığı derin izleri anlatıyor ve öte yanı savaşın bilinmez karanlığına gömülmüş kapalı bir sınır kapısında bekleyen bir adamın hikâyesini konu alıyor. 

Oyunculuk kariyeriyle tanıdığımız Ece Dizdar’ın yönetmenliğini üstlendiği Mükemmel, yeni doğum yapan Azra’nın doğum sonrası yaşadıklarını anlatıyor. Azra’nın içeriden ve dışarıdan gelen baskılara karşı “mükemmel”likle sınandığı film, seyirciyi hemen herkesin hayatında önem taşıyan bir konuya farklı bir gözle bakmaya davet ediyor. Mockumentary türünü kısa filme uygulayan ve başrolüne Sude Belkıs’ı taşıyan Dilan Hakkında Konuşmalıyız’ın yönetmen koltuğunda Umut Şilan Oğurlu oturuyor. Filmde, otuzlu yaşlarına yaklaşan ve potansiyelini henüz gerçekleştiremediğini düşünen Dilan’ın hayatını bir belgesel ekibinin kamerası aracılığıyla takip ediyoruz.   

Dünya prömiyerini Oberhausen Film Festivali’nde yapan yılın bol ödüllü kısa filmlerinden Morî’de yönetmen Yakup Tekintangaç kamerasını küçük bir çocuğa çeviriyor ve babasından kalan tek iz bir ses kaydından ibaret olan Morî’nin kafasındaki boşlukları okula yeni gelen bir öğretmenle doldurmaya çalışmasını anlatıyor.  

Ilgın G. Korugan’ın yönettiği Aramızda Kalan Her Şeyise ergenlik yaşlarının kimilerine getirdiği utangaçlık ve etrafından farklı olma duygusuna içten bir cevap buluyor: dostluk. Yetişkinliğin biraz da kendini sevmenin yollarını bulmak anlamını taşıdığını ima eden film, mutluluğun yanı başımızda olabileceğini fısıldıyor. Oyuncu Deniz Cengiz’in yazıp yönettiği ve Ceren Taşçı’yla birlikte başrolünde yer aldığı ilk filmi Kaçanlar ise çocukluk arkadaşı iki karakterin uzun süre sonra tekrar bir araya gelmeleriyle başlıyor. Cinsiyet rollerinden yetişkin olmaya, çocuklukta kurulan bağların köklerinden, çocuk ya da kariyer sahibi olmanın getirdiği kişisel ve toplumsal beklentileri nüktedan bir dille anlatıyor. 

Atakan Yılmaz’ın yönettiği Merhaba Anne, Benim Lou Lou, annesinin ani ölüm haberi sonrası hayatını drag queen performanslarıyla sürdürdüğü İstanbul’dan memleketine dönen Hakkı’nın bu süreçte yaşadıklarını anlatıyor. Hakkı, bir yandan yas süreciyle bir yandan erkek evlat olmanın geleneksel rollerinin getirdiği sorumlulukla baş etmek zorunda kalıyor. 

İstanbul’un farklı yaşamları iç içe geçiren doğal birlikteliğine gündeliğin barışçıllığıyla yaklaşan Hayat Devam Ediyorduymaya açık kulaklara bir kıssadan hisse anlatıyor. Hümam Özkara’nın yönettiği film her şeyin olağan akışında ilerlediği bir kafeye götürüyor izleyiciyi. Ancak kısa sürede çalışanlara gelen bir telefonla ortam değişiyor ve bu sakin ortama kısa bir ara veriliyor. Ta ki hayat devam edene kadar. Adil Burak Aydın, Hayaller, Umutlar ve Dönen Yunuslarile bugünün kendiyle ilgili bilgi sahibi olma trendlerini eğlenceli bir yolla distopik bir uca taşıyor. Yeni çıkan bir teknoloji sayesinde herkesin eski hayatında kim olduğunu öğrenebildiği bir dünyada geçen film, eğlence şekli olmaktan hızla çıkan bu teknolojinin sosyal ve psikolojik sonuçlarını gözler önüne sererkenseyircisini tebessüm ettiriyor. 

Abdullah Özçelik’in tamamen yapay zekânın hüneriyle oluşturduğu filmi Kaşık, Karga ve Diğer Çocuklar, yöntem olarak geleceğin imkânlarını araştırırken geçmişin hikâye anlatma kültüründen el alıyor. Küçük bir çocuğun dünyasını dışarıdan bir gözle takip eden film anlatıcı karakteriyle, mecazi anlatım tercihleriyle, zamanları aşan tavrıyla masal geleneğinden fazlasıyla besleniyor.  

Vikki Bardot, Dreamt by Another ile yapay zekânın hem özne hem de araç olduğu sinema-sonrası bir deneye davet ediyor izleyiciyi. Pinokyo, Kadife Tavşan, Frankenstein ve Dairesel Harabeler’den pasajları iç içe geçirerek “gerçek olma” arzusunu yapay zekâ çağında yeniden tartışmaya açan film “Gerçek olmak için ne gerekir?” sorusunu soruyor.

Çağla Gillis’in sinemanın çektiği keskin sınırları kişisel bir gözle rahatça aşan, anlatıcı ve belleği arasında duyusal geçitler açan filmi E Blok, Daire 5 günümüzün en yakıcı meselelerinden birine, kentsel dönüşüme belki de en ihtiyaç duyulan yoldan, bellek üzerinden bakıyor. Çevrimiçi sohbetlerle, anılarla, imajlarla ve sanatsal ifadenin doğrudanlığıyla geçmişin bugüne gelişine ve bir resim oluşturmasına tanık oluyoruz. Haber başlıklarından bilgisayar ekranına, dijital haritaların hafızasından kişisel anılara uzanan Yitik Ev ise kentsel dönüşüme bellek üzerinden bakan bir başka film. Yönetmen Yağmur Canpolat dönüşümün yıktıklarını hafızanın kişiselliğiyle onarıyor. Ses ve görüntü kayıtları, fotoğraflar, defterler bugünün teknolojisinde ve yitik bir evin bıraktığı boşlukta birleşiyor. 

Defne Kırmızı’nın Pasaj’ı da seyircisini bakmaya ve tekrar bakmaya davet eden deneysel bir film. İki bina arasında bir geçide odaklı kamera gözünü bu geçitten ayırmazken önünden geçen bedenler, gölgeler, ışıklar ve araçlar anlam dönüşümüne uğramaya başlıyor.



Birbirinden İlgi Çekici Belgeseller Festival Programında!

Festivalde Türkiye’den 12 belgesel yapım gösterilecek. Müziğin, doğa ve teknoloji ile olan ilişkimizin, İstanbul’un ve kadınların başarı öykülerinin başrolde olduğu belgeseller arasında usta sanatçı Tuncel Kurtiz’in biyografisi de yer alıyor. 

Didem Pekün’ün yönettiği Bazen Hep Birlikte,Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın kurucularından İstanbullu dansçı ve koreograf Mihran Tomasyan’ın izini süren yaratıcı bir dans belgeseli. Film, Tomasyan’ın aile tarihi ve kimliğini arşivler, kolektif doğaçlama, koreografiler ve çağdaş İstanbul’un ritimleriyle iç içe anlatıyor. İstanbul’da yaşamı Mihran’ın gözünden okumamıza olanak tanıyan belgesel umuda ve dayanışmaya yaslanan, birlikte dans etmenin ve “başka türlü” yaşamanın evrensel bir hikâyesi. 

Çıkış noktası Türkiye Tarihinde Kadın Radyocular başlıklı sözlü tarih projesi olan Biz Radyoyu Çok Sevdik belgeseli Nazan Haydari, Özden Cankaya ve Cem Hakverdi imzası taşıyor. Radyo yayıncılığını bir mücadele alanı olarak tanımlayan belgesel, hikâyesini 1970’lerde radyo yayıncısı olarak çalışmış olan kadınların deneyimleri ve sesleri üzerine inşa ediyor.  

Özcan Alper’in yönetmenliğini yaptığı belgesel Bölük Pörçük – Bir Tuncel Kurtiz Biyografisi, 2013’te kaybettiğimiz usta sinema ve tiyatro oyuncusu, yönetmen, yapımcı ve senarist Tuncel Kurtiz’in hayatını anlatıyor. Erkan Can, Nur Sürer, Halit Ergenç, Cansu Dere, Şevval Sam, Fatih Akın, Berkay Ateş, Nursel Köse, Reis Çelik ve Menderes Samancılar gibi isimlerin röportajlarla yer aldığı belgesel; tanıklıklar, filmlerden parçalar ve arşiv görüntüleri aracılığıyla Tuncel Kurtiz’in farklı sanatsal üretimlerini ilk kez tüm boyutlarıyla yansıtıyor. Bu ayrıntılı portrenin arka planında ise Türkiye’nin çalkantılı yılları ve sürgün gerçeği yer alıyor. 

Ceylan Özgün Özçelik’in yazıp yönettiği Hiçbir Şey Normal Değil, dünyanın ilk “çevre dostu” otellerinden Naturland’ın absürt ve tartışmalı bir portresini sunuyor. Belgesel ve kurmaca arasında gezinen film, otelin trajik olaylar ve uçsuz bucaksız tuhaflıklarla dolu otuz yıllık tarihi üzerinden bir yıkım ve sömürü diyarını anlatıyor. Dünya prömiyerini Ji.hlava Film Festivali’nde yapan film, bir ütopyanın aradan geçen zamanla distopyaya dönüşmesine dair gerçekliği tamamı kurmaca olan karakterlerle iç içe geçiriyor.  

İlkay Nişancı imzalı belgesel Zamanın Kıyısında Sınav, 6 Şubat depremlerinin ardından Hatay’da üniversite sınavlarına hazırlanmak ile yıkılan şehirlerinin unutulmaz anılarıyla yüzleşmek arasında zihinsel bir savaş veren öğrencileri merkeze alıyor. Adana Altın Koza Film Festivali ve İstanbul Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü alan film, Ankara Film Festivali’nden de Jüri Özel Ödülü’yle döndü. 

Tamamı yapay zekâ ile üretilmiş vizyona giren ilk uzun metraj belgesel Gerçek Ötesi / Post Truth, gerçek dünya hakkında sahte bir film. Yapay zekâ sanatçısı Alkan Avcıoğlu tarafından yaratılan belgesel, onlarca yıla yayılan bir anlatı zinciri kuruyor. Dünyanın nasıl hâkikat ve gerçeklik kavramlarının değerini yitirdiği bir yere dönüştüğünü incelerken teknolojiyle kurduğumuz ilişkiyi sorguluyor ve izleyiciyi kendi gerçeklik algısını yeniden düşünmeye davet ediyor.  

Fırat Yücel’in yeni filmi Happinesskişisel bir masaüstü günlüğünden dünyaya ve bireye bakıyor. Uykusuzluktan muzdarip bir grup aktivist ve göçmen Amsterdam’da gerçek zamanlı olarak yayınlanan soykırım ve vahşet görüntülerini izlerken ekran başında geçirdikleri süreyi azaltmak için çözümler arıyor. Ancak sonra, içlerinde bir kaygı beliriyor: Çevrimdışı olduklarında dünyada neler olacak? Film, sürekli gündemi takip eden pek çok 21. yüzyıl insanının hissettiği anlamsızlık duygusunu dokunaklı bir biçimde yakalıyor.  

Cem Kaya’nın, 2022 yılında Berlin Film Festivali Panorama bölümünde gösterilen ve Seyirci Ödülü’ne layık görülen belgesel filmi Aşk, Mark ve Ölüm, 1961 tarihli Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın ardından Türkiye’den Almanya’ya göçenlerin, onların çocuklarının ve torunlarının yaşattığı müzik kültürünün hikâyesini sunuyor. Festivalde daha önce de gösterilen film bu kez arşiv görüntüleriyle film yapmak üzerine düzenlenecek bir panel çerçevesinde Soundtrack of a Coup d’Etat filmiyle birlikte gösterilecek.  

Yönetmen ve müzisyen Anıl Eraslan, Sound Dreams of Istanbul adlı belgeselinde bir rüyadan aldığı ilhamla İstanbul’daki özgür doğaçlama müzik sahnesini konu alan bir belgesel yapmak için yola çıkıyor. Eraslan’ın müzisyen dostlarıyla birlikte yürüttüğü, sesle ilişkili rüyalar ve iç içe geçen doğaçlama müzik performanslarıyla şekillenen film, rüya ve gerçeklik arasında gidip gelen, fantazmagorik bir şehir portresine dönüşüyor. 

Altay Erlik imzalı Neukölln’ün Örümcek Adamı, Almanya’dan sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya kalan yönetmenin sokakta karşılaştığı Örümcek Adam maskeli bir evsizle yaptığı röportajdan yola çıkıyor. Kişisel bir arayış olarak başlayan bu sohbet, zamanla yerinden edilme, kimlik ve insani bağlar üzerine kapsamlı bir keşfe dönüşüyor. Kurmaca, belgesel ve animasyonu harmanlayan film, güvenin sarsıldığı bir evrende, aidiyetin ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyor. 

Müge Manuş, Paydos belgeselinde yolunun kesiştiği Belçikalı dağcılar Sander ve Maarten ile birlikte Akdeniz’de ıssız bir koyda, dik ve ürkütücü bir kayalıkta açılan yeni bir tırmanış rotasına dahil olmasıyla gelişen olayları kameraya alıyor. Daha önce hiç tırmanış deneyimi olmayan Müge ve ekip, aşılması zor görünen zirveye ulaşmak için doğanın zorluklarıyla, kendi korkuları ve fiziksel sınırlarıyla mücadele ederken cesaret, dostluk ve aile bağları onları güçlendiriyor. 

Ezgi Öz, Özge Ertem ve Özge Özgüner’in yönettiği Elibirlik: Yırcalı Kadınlarbelgeseli, 2014’te Soma, Yırca’da köylerini ve zeytin ağaçlarını savunmak için direnenlerin bugününe bakarken on yıl öncesinin arşiv görüntüleriyle bir kolektif yaşam hikâyesi anlatıyor. 2014 yılında bir gecede kesilen 6.000’den fazla zeytin ağacının ardından, “kömürün isi değil, sabunun misi” diyerek Yırca Hanımeli Sabunevi’ni kuran kadınları ve yeniden dikilen zeytin ağaçlarının ilk meyvesiyle düzenlenen Zeytin Şenliği’ni merkeze alan film, yalnızca doğa talanına karşı bir direnişin değil kadın emeği, dayanışma ve birlikte iyileşmenin de evrensel bir öyküsü.


Festival biletleri 6 Eylül’de satışta olacak

Ayvalık Belediyesi Büyük Park Amfitiyatro’da düzenlenecek açılış gecesiyle başlayacak festivalde gösterimler bu yıl Ayvalık Belediyesi Vural Sineması Nejat Uygur Sahnesi, Fabrika Ayvalık, Kırlangıç Ayvalık ve ASKEV Sera’dagerçekleşecek. Ayvalık Uluslararası Film Festivali için biletler 6 Eylül’de Biletix ve Biletinial siteleri üzerinden ve Fabrika Ayvalık’ta açılacak gişeden satışa çıkacak.Bilet fiyatları 6-15 Eylül tarihleri arasındaki ön satış döneminde indirimli 150 TL, tam 200 TL; 16 Eylül’den itibaren indirimli 170 TL, tam 220 TL olacak. Açılış gecesi biletleri 250 TL’den satışta olacak. Kırlangıç Ayvalık’taki gösterimlerin tüm biletleri 100 TL’den satışa sunulacak. ASKEV Sera gösterimleri ise ücretsiz gerçekleştirilecek.  

Ayvalık Uluslararası Film Festivali; Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Ayvalık Belediyesi, Kurukahveci Mehmet Efendi, Paribu, Kültür için Alan, Asteros Film, OGM Pictures, Kürşat Ayvalık, Macaron Kolonyaları, Macaron Muhallebicisi, Novavera, Hollanda Konsolosluğu, Diageo Türkiye, Goethe-Institut Türkiye, Fransa Büyükelçiliği, Bilginer-Melin Ayvalık Sanat Kültür Eğitim Vakfı, Ayvalık Ticaret Odası ve Çöp(m)adam’ın değerli katkılarıyla gerçekleşecek.





BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER