Ankara Sinema
Derneği tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen
Gezici Festival, bu yıl seyircisini, usta yönetmen Reha Erdem rehberliğinde,
sinema sanatının görkemli geçmişinde bir yolculuğa davet ediyor. 22. Gezici
Festival için seçtiği beş filmi “Sinemanın
Altın Çağı” başlığı ile derleyen Erdem, seçtiği filmleri, “zihin açıcı ustalıkları, verecekleri
benzersiz hazları, duyuracakları heyecanları hatırlatma arzusuyla oluşmuş bir
öneri” şeklinde özetliyor.
REHA ERDEM İLE SİNEMANIN “ALTIN ÇAĞI”
Gezici
Festival, 22. yılında da izleyicisinin merakla beklediği sürprizlerini sürdürüyor.
Önceki yıllarda Zeki Demirkubuz, Tuncel Kurtiz, Barış Bıçakçı, Murathan Mungan
gibi usta sanatçıların seçtikleri filmleri sinemaseverlerle buluşturan Gezici
Festival, bu yıl da, Reha Erdem’in seçtikleriyle sinemaseverlerin karşısına
çıkacak.
Erdem’in 1940,
50 ve 60’lı yıllardan yaptığı seçkisinde, geçmişten günümüze ayna tutan beş
klasik yer alıyor: Tehlikeli Fısıltı (Children's Hour; yönetmen William
Wyler, 1961), Sessizlik (The
Silence; yönetmen Ingmar Bergman, 1963), Ox-Bow Olayı (The Ox-Bow-Incident; yönetmen William Wellman, 1943), Yankesici (Pickpocket; yönetmen Robert Bresson, 1959), Stromboli (yönetmen
Roberto Rosselini, 1950).
“SİNEMANIN ALTIN ÇAĞI, YENİLENMENİN TEK UMUDU”
Erdem’in
seçkisi, sinemanın geçmişini tanımak ve tadına varmak için yapılan bir çağrı
aynı zamanda. “Sinema sanatının çok
muhteşem bir geçmişi var. Sinemanın geçmişini tanımadan, o geçmişin tadına
varmadan, bugünkü filmleri değerlendirmenin imkanı yok” diyen Erdem, “Sinemanın Altın Çağı” başlığı altındaki seçkisini anlatırken “Eski” ile “Klasik” kavramları arasındaki büyük farka vurgu yapıyor. Gezici
Festival izleyicisi için seçtiği filmler aracılığı ile klasik filmlerin aslında
eskimediğini, bize yeni ufuklar açmaya devam ettiğini hatırlatan Erdem, şunları
söylüyor:
“Ta 20. yüzyıl başlarında yapılmış bir
Mondrian tablosuna “eski” diyememe nedenimiz hâlâ bütün yenilikçiliğiyle
karşımızda duruyor olması, ya da bir Platonov romanına “eski roman” diyemememiz
şu anki edebiyatta bile rastlanmayacak tazelikte ufuklar açması değil mi? Peki
filmlere neden çok kolay ‘eski film’ diyebiliyoruz. Sinemayı sadece gündelik
hayatın gerçekçi-sosyolojik yansıması olarak piyasaya sürülmüş, son kullanım
tarihli ürün-filmlerden ibaret sandığımızdan, bu geçmişi yok sayıyoruz. Bir
Chaplin filminin, bir Hawks, bir Naruse, bir Keaton, bir Mankiewicz, bir Sirk,
bir Von Stroheim, bir Ray, bir Browning… filminin zihin açıcı ustalıklarını,
verecekleri benzersiz hazları, duyuracakları heyecanları hatırlatma arzusuyla
oluşmuş bir öneri bu seçki. Sinemanın altın çağı, sinemada yenilenmenin tek
umudu!”
ESKİMEYECEK 5 FİLM
Reha Erdem’in
“asla eskimeyen” beş seçkisi; onlarca yıl önce çekilmiş olmalarına rağmen, konuları,
işlenişleri, hissettirip, düşündürdükleri ile bugünün izleyicisi için neden
birer klasik olduklarını açıklıyor.
İlk film, Türkçe’ye
“Tehlikeli Fısıltı” ismiyle
çevrilmiş 1961 yapımı Children’s Hour. Filmde,
toplumsal baskılar, sosyal linç gibi kavramlar irdeleniyor. Audrey Hepburn ve
Shirly MacLaine’in başrollerini paylaştığı film, aynı zamanda queer sinemanın
ilk örneklerinden sayılıyor. Filmde, çok iyi arkadaş olan Karen ile Martha,
varlıklı ailelerin çocuklarının gittiği okulda yöneticilik yapmaktadır. Bir
süre sonra iki kadın arasında lezbiyen ilişki olduğuna dair dedikodular
yayılır. Öğrencilerin velileri büyük tepki gösterirken, olay mahkemeye kadar
gider. Film, toplum baskısının, bireyler üzerindeki ölüme kadar gidebilecek
acımasız etkisine vurgu yapıyor.
Erdem’in seçtiği
bir diğer film, Sessizlik (The Silence) ise sinema tarihinde insanlar arası iletişimsizlik üzerine
çekilmiş en nitelikli ve değerli filmlerinden biri olarak tanınıyor. Hemen
hemen tüm filmlerinde iletişimsizlik ve yalnızlık temalarını irdeleyen, İsveçli
dünyaca ünlü yönetmen Ingmar Bergman, bu filminde ise kardeşler arası ilişkiye
odaklanıyor. Film, birbirini sevmeyen iki kız kardeşin, eve dönüş yolculuğu
gibi kısa bir zaman diliminde, kendi kendilerini sorgulamalarını, son derece
kısıtlı bir diyaloğa dayanarak anlatıyor. 1963 yapımı siyah beyaz film
Bergman’ın Oda Üçlemesi’nin ikinci ayağı.
1943 yapımı Ox-Bow Olayı (The Ox-Bow Incident), idam cezası, adalet ve vicdan ekseninde dönen
konusuyla günümüzün güncel tartışmalarına gönderme yapıyor. Filmde olaylar,
Nevada’daki çiftliklerden birinde işlenen cinayetle başlar. Cinayetten sonra
maktülün arkadaşları intikam için katilin peşine düşerler ve üç kişiyi
yakalayıp, onları hemen öldürmek isterler. Henry Fonda’nın başrolünü oynadığı
film, Western tutkunlarının da not alması gereken yapıtlardan biri. 16. Akademi
Ödüllerinde, “En İyi Görüntü” Oskar ödülünü Casablanca’ya kaptırsa da, 1998
yılında Kongre Kütüphanesi tarafından, ABD Ulusal Film Sicili’nde “Kültürel
olarak, tarihsel olarak ya da estetik olarak önemli” olması nedeniyle koruma
altına alındı.
Sıradaki film, Yankesici (The Pickpocket), ilhamını Dostoyevski’den alan en başarılı filmler
arasında yer alıyor. Robert Bresson imzalı 1959 yapımı filmin ana karakteri
Michel, Dostoyevski’nin iki karakterinin, Raskolnikov ve “Yeraltından Notlar”
romanındaki ana karakterin füzyonu gibidir. Michel, Raskolnikov gibi, çalma
eyleminin, eğer iyi bir amaç uğruna ise, insanların yararına olduğunu söyler.
Bununla birlikte Raskalnikov şiddetli bir ızdırap içerisindeyken, Michel
hissizdir. Yankesici, bir suç filmi değil, insanın iç dünyasının işlendiği,
yalnızlık duygusu ile birlikte ahlaki sorgulanışın filmidir.
Son film ise, Roberto Rossellini’nin yeni gerçekçi
bakış açısı ile savaş sonrası kederi anlatan Stromboli’si. Filmde,
Litvanyalı savaş mültecisi Karin toplama kampına yerleştirilir. Ümitsizlik
içinde buradan kurtulmayı isteyen Karin'in önünde pek fazla seçeneği yoktur.
Böylece ıssız Stromboli adasında yaşayan balıkçı Antonio'nun evlenme teklifini
kabul eder. Ne var ki, bir süre sonra adadaki hayatın toplama kampından çok da
farklı olmadığını görecektir. Adada bir yabancıdır, hem halk hem de doğa ona
düşmandır sanki. Karin'in sıkıntısı, adadaki volkanın patlama belirtileri
göstermesiyle tam bir dehşete dönüşür. Film, volkan patlaması sonrası
Stromboli’nin boşaltılma anını da yansıtmasıyla belgesel niteliği de taşıyor.
ERDEM’İN ÖDÜLLÜ FİLMİ DE GEZİCİ’DE
Diğer yandan Gezici
Festival, Reha Erdem'in, Venedik Film Festivali'nin Ufuklar bölümünde Jüri Özel
Ödülü'nü kazanan Koca Dünya filmini de bu yıl seyirciyle buluşturuyor. Koca Dünya, yetimhanede büyüyen Ali ve
Zuhal isimli iki çocuğun sığındıkları ormandaki yaşamına odaklanıyor. Reha
Erdem, filmin 8 Eylül’deki gösteriminin ardından İtalyanca yayın yapan Fred
Film Radio’ya yaptığı açıklamada, filmdeki karakterlerin bir ormana sığınmasının
metafor olup olmadığı sorusuna yanıt verirken, “Metafor çok sevmiyorum. Orman
sığınacak bir yerdir ama bugün dünyada saklanabilecek bir orman bile yok. O
anlamda metafor değil, gerçek” demişti.