Bol Servet’li ve Yılmaz’lı, geçen
haftaki bölüm sonrasında, Asrın-Saadet-Kemal üçgeninde geçen aksiyonlu,
heyecanlı bir hikâyeyle Gönül İşleri
14. bölümünü geride bıraktı. Çok sevindiğim şeylerin yanı sıra, nasıl ilerleyeceğini
merak ettiğim olaylarla dolu yeni bölüme göz atalım.
Çok tatlı bunlar ya!
Barış rüzgârlarının tatlı
tatlı tenimizi okşadığı Servet-Yılmaz cephesinde Servet, Yılmaz’la aralarının
düzelmesini sağlamlaştırmak için, tüm kadınlar gibi, önemsendiğini bilmeyi,
yeniden kazanılmayı arzu ediyor. Yılmaz’a kurduğu “karnımda kelebekler uçsun
istiyorum” a aldığı cevap fragmanda da yer almış ve beni hafta boyu güldürmüştü:
“Ne kelebeği kız?” Birçok kadının hayatını, arzularına verilen tepkiyi
özetlemiyor mu bu cevap? Yılmaz, Servet’i gerçekten yeniden kazanması
gerektiğinin farkında, hemen tamam dedi de, çoktan kazanılmış, evlenilmiş,
beraber çocuk sahibi olunmuş, hayatın zorlukları içinde çırpınırken, kelebek
hayali kuran onca kadın ne olacak peki ha? Artık onlar da böyle hikâyeleri
erkeklere izlete izlete öğretecekler. Kadınlar kelebek ister, sadece birkaç
kelebek!
Kokuyu duyan geldi, var mı öyle baş başa yemek
Yılmaz’ın kelebek
havalandırma planı sevdiceğine elleriyle hazırlayacağı baş başa bir yemekti,
yemek oldu olmasına da, baş başa kısmı suya düştü, kelebekler öldü(Nurella
stayla okuyunuz). Bedir’i, Nuri’si, Muzaffer Amca’sı, Sevda’sı, Tibet’i kokuyu
alan geldi. Servet’le Yılmaz bu durumu bari bir kutlamaya çevirelim açıklaması
yapacakken, Kemal’le kara haber de geldi: Saadet ortada yok!
Sevda kaderine yansın!
Saadet ve Asrın’ın aksiyon dolu
hikâyesine geçmeden Tibet’in kan davasının, silahlar, ağalar falan araya
karışmadan, paketlenip yok edilmesine çok sevindim. Üstelik artık Tibet’le
Bedir’in rolleri de değişti. Tibet; annesinden veto yemiş beş parasız ortada
kalmış durumda, Bedir; ailesinin zenginliğinden payına düşeni almış güven
içinde, Sevda kaderine yansın! Yalnız bu bölüm Lale Hanım ve kaşlarını kaldıra
kaldıra ortaya döktüğü hain planlarının özlemini hissettim, onu da söyleyeyim.
Muzaffer Amca’m bence bu
Tibet-Sevda nişanını baltalayacak. Zaten yalnız kalacağına dair sıkıntıları
başladı. Lale Hanım’ın yaptıklarını öğrenince, Sevdanın parmağındaki yüzüğü bu
kez o çıkarttıracak gibi… E Bedir de yakışıklılığını özgüveniyle parlatmış.
Gerçi Tibet’e ilk bölümlerdeki kadar karşı değiliz hiç birimiz sanırım, bakalım
neler olacak?
Ne olacak bu Asrın'ın hali?
Ne olacağını çok merak
ettiğim durum da Asrın’ınki. Saadet’i kaçırdı, hava muhalefeti nedeniyle gemi
yola çıkamadı, Asrın da Saadet’le beraber, bulduğu ilk eve sığındı.
Saadet’ciğim, hep söylüyorum, kriz anlarında bir harika! Ellerini çözmek için
sobada yanmayı göze almıştı, Asrın’a yakalanınca, “üşüdüm” deyip ellerini
çözdürdü. Asrın da evdeki fotoğraflardan, evin sahiplerinin hayat hikâyesini
çözecek kadar dikkatli güya, televizyonun üzerindeki dantel örtüye kadar analiz
yapıyor ama örtünün üstündeki kabak gibi duran ev telefonu için önlem almıyor. Geçen
bölüm yorumunda da bahsetmişim, romantik sözleriyle içimizde kelebekler
uçuşturan ve benden daha önce tam bir Gönülçelen sıfatını hak eden Asrın, son
iki bölümde tam bir eziğe dönüştü. İşi Saadet’i kaçırmaya vardırınca da, gözümde
tüm güzel sıfatlarını yitirdi. Kızın ellerini bağlamalar, panik içinde “sen
benim olacaksın” saplantılarıyla Asrın, artık Saadet için bir tercih olmaktan
çok uzakta. Zaten Saadet’in ona karşı duygularının tamamen yok olduğunu da
açıkça gördük. İnsan sevdiğinin kafasına odunla vurabilir mi hiç?
Oysa Saadet, hep ikisi
arasında gidip gelsin, Kemal’in tüm o güvenli sularına kendini bırakmak
isterken, Asrın’ın cazibesi de aklının, kalbinin bir köşesinde hep kalsın, onu
dürtsün isterdim. Zaten hikâyemizin bize, başta vaat ettiği ana aksiyon bu
cephedeydi. Ancak izleyicinin Servet-Yılmaz çiftine duyduğu sempati bende şu an
Asrın’ın harcanacağı hissini uyandırıyor. Elbette Servet’le Yılmaz’ın ben de
hastasıyım.
Kemal romantizmi
O kelebekler artık öldü ben Asrın, n'aptın?
Kemal de Asrın’ın bu ezik
pozisyonu karşısında boş durmuyor tabi, Yılmaz’a yaptığı “Saadet en çok beni
bırakıp gitti” itirafıyla, içimizde kelebekleri havalandıramasa da, yüreğimize
dokunmayı başardı. Saadet’in kendilerini buldurması sonrası, sevdiği kadını
korumak adına verdiği kritik “yakalanmak istemiyorsan Saadet’i bırak, kaç git”
kararıyla da gönlümüze talip oldu. E zaten Saadet’ten de “seni seviyorum”unu
aldı. Asrın ise önce kaçtı, hemen sonra döndü ve silahı tekrar Saadet’le
Kemal’e yöneltti, arkada polis sireni sesleri…
İşte şimdi ne olacağını çok merak ediyorum. Asrın’ın çok bir tercihi
yok, ya kaçacak, ya silahı ateşleyecek. Kaçarsa bir daha geri dönmesinin manası
yok, Saadet’in kapılar artık tamamen kapalı. Korkarım ki şimdi Asrın o silahı
kendi kafasına ateşlemesin.