Biraz hızlandık mı? Altı
sezonun sindirerek çiğnediğimiz öğünleri, tıka basa ağzımıza mı sokulmaya
çalışılıyor? Zannımca oyuncular, set işçileri, senaristler hatta G.R.R. Martin
bile artık hikayenin bir an önce bitmesini istiyor. Senelerce uğraş didin ilmek
ilmek düğümler yarat, bu düğümleri yavaş yavaş ve teker teker usturupluca çöz,
en sonunda gel sıkıl. Olur mu öyle şey diyeceksiniz, demeyin! İnsanoğlu her
şeyden sıkılır, kimi zaman kendi yarattığından bile... Zamanla yeni deneyimler
yaşamak ister, kim bilir bizler burada hala taht kavgaları yapmakla vakit
öldürürken yazar çoktan bizden oldukça farklı konulara dalmış değişik türde
eserler yaratmaya başlamıştır bile.
Arya’nın toplam yedi sezonda
kat ettiği yolun iki mislini tek bölüm geçişinde yaşıyoruz artık. Bölümü
izlerken kendimi kaplumbağayla yarışan tavşan gibi hissettim, sanki altı
senedir uyuyup uyanıp devam edip, tekrar uyuyup uyanıp devam edip, tekrar
uyuyordum. Aniden yerimden sıçradım! Çünkü Arya bitişe yaklaşmaktaydı,
Daenery’s kıtayı ele geçirebilecekti, o yüzden fırladım ve tüm kıtayı iki defa
turlayacak şekilde koştum. Ben artık gelişimini tamamlamış bir Brandon’dum. Bir
gecede kuzeyden Sur’a geldim, ertesi gün Kışyarı'ndaydım. Elimden gelse o an
gece kralı olup, o saat Dorne’da ortaya çıkardım! Ben herkese nefret kusan
Euron’dum, günün yarım diliminde iki kere Kral topraklarından çıkıp-girip-çıkıp
çabucak Dorne kıyılarına ulaştım, yaktım yıktım esir aldım, geri döndüm,
Ejderhakayası'nda ejderhaların dibinden sessizce geçtim… Çünkü her daim kalkmış,
arsız bir ejder borum var benim. İyice sertleşmiş olarak bu sefer kuzeye, yüzyıllardır
ele geçirilmemiş Casterly Kayası'nın tek günde iki defa el değiştirmesini
sağlamaya gittim… Beynim dönüyordu artık, kim neredeydi, Yüksekbahçe niye
savaşsındı ki… İlerlemiş hastalıklar önümde diz çökecekti, ben kansere bir
günde çözüm olmuştum!
Sonunda buz ve ateş karşılaştı!
Yoksa buzun oluşmasına daha zaman mı var? Belki kuzeye dönünce biraz daha
donacak, biraz daha ölecek. Yine canlanabilir misin Jon Snow? Akgezen olup
tekrar aramıza dönebilir misin? Yoksa sen zaten o musun? Gece kralı mısın
gelecek zamanda? Kafamda deli sorular, bunu Bran açıklayacak mı bize ileride?
Bran, Sansa ve bir zaman sonra
Arya! Mutlu aileden geri kalan artıklar. Acaba Stark’lar eski güçlü devirlerine
geri dönebilecek mi? Buna artık gerek var mı? Kuzey diye bir şey kaldı mı,
kalmalı mı, kalacak mı? Bu hızda sürersek belki duvara toslarız, belki de önümüzdeki
bölüm öğreniriz her şeyi… Bir çamaşır makinasının son anlarındayız, yıkama
bitmiş, durulama bitmiş, makine hızla dönüyor, merkez
kaç kuvvetinden yararlanarak çamaşırları boş delikli tamburu içerisinde
dakikada yaklaşık 1000 devir ile döndürüyor.
Gecenin ortasında parıldayan ay
ışığından faydalanarak etrafında sönmüş birkaç volkanik tepenin yükseldiği unutulmuş
adasındaki gizli yerine uçmuştu Sinessidel, tepelerin volkanik olduğundan
bihaber olarak. Balerion, geleceğin Kral toprakları şehrinin yerleşeceği nehir
ağzında buldukları kuytulukta uykuya dalmıştı, ikisi de dört yüz yıl sonra orasının
yedi krallığın merkezi olacağını tahmin bile edemezdi. Buzul ejderi, kara
ejderha ile güneye doğru uçmaktayken içinde bir şeylerin yanlış olduğunu
hissetmişti ve yumurtalarını sığlık adaya bırakmak üzere ondan ayrılmıştı.
Yüzyıllardır, belki bin yıldır pek çok kez karşılaştığı aynı şey başına gelmekteydi.
‘Yine çoğu canlanamayacak,
yeterince güçlü değiller, değilim. Onları içimde taşıyamam’ diye düşünerek
yumurtalarının tamamını, adanın ortasındaki açıklıkta içinden çıkartmak üzere
ıkındı. Siyah, kırmızı, sarı-beyaz, yeşil, çeşitli renklerde parlak yumurtaları
izledi bir süre. Kahverengi parıldayan gözleriyle etraftaki kırık dökük yumurta
parçalarını ve içinden çıkmaya çabalamış fakat anında parça parça olmuş ejderha
kalıntılarını inceledi. Çoğu siyaha çalan koyu renklerde pek çok yaratık,
hayatlarının ilk ve son dakikalarını aynı anda yaşamışlardı ve bu yüzlerce
yılda yüzlerce defa böyle süregelmişti. Taşlaşmaya yüz tutmuş devasa kalıntı
çöplüğünde gezindi uzunca bir süre. Derken birer birer hareketlenmeler oldu
bıraktığı yumurtalarda. Ardı ardına çatlayan kabuklardan çığlık çığlığa dışarıya
fırlamaya çabalayan minik ejderhalar havayla temas ettikçe taşlaşan bünyelere
dönüştü ve hepsi teker teker parçalanarak etrafa saçıldı, asırlardan beri
ortamda dökülmüş bulunan kardeşlerinin arasına.
‘Çocuklarım, ah minik
evlatlarım… Niye böyle oluyor, neden bir türlü yaşayamadınız,
yaşayamıyorsunuz?’ diye düşünerek sessiz bir kederle etrafı dolaştı Sinessidel.
‘Vhagandil farklı olur diye düşünmüştüm, o da sağlayamadı en büyük arzumu’.
En son ne zaman sağlıklı bir
yavru yaptığını düşündü, Balerion ve Viserion’dan sonra hiç başarılı
olamamıştı. Balerion’la şansını deneyecekti bu sefer, gitgide güçsüzleşen buzul
ejderi. Hiç bilemezdi, hatta tahmin bile edemezdi ki, Balerion’a ulaşmak için
uçuşuna başladığı şu andan tam 16 yıl sonra bir zaman gelecek, bölgenin
çevresinde büyük bir felaket olacaktı. Bu bilmediği volkanik tepeler harekete
geçerek çıldırırcasına lav ve küller üfleyip, içlerindekini etraflarında ne
varsa dolduracak şekilde püskürterek bu sığlık adayı kademe kademe yükselteceklerdi.
Sonra aniden bu yükselti soğuyacak ve adanın kayalık taşlarla kaplanmasını
sağlayacaktı ki o, bunu da bilemezdi.
O sıralarda bu küçük adacık
sadece Ejderhasığlığı olarak anılmaktaydı...