Hayal Kırıklıkları Müzesi

Diğer Yarım, dün gece 20 haftalık tarihinin en can yakan bölümüyle ekranlardaydı. Bir tarafta Ecevit ve Meryem’in sır dolu geçmişi, bir tarafta Poyraz’ın kabus gibi bugünü, bir tarafta Tarık ve Esma’nın ağır yüklü geleceği derken, acılar içinde sıkıştık kaldık. Üstelik bu sefer yolun sonunda ışık da göremedik. Böyle sisli, puslu, karanlık bir his geldi, böğrümüzün orta yerine oturdu. Okurken bile içiniz karardı değil mi? Bir de izlemeyi deneyin derim.


Bir tık daha cesaret Poyraz, başka bir şey istemiyoruz.

Yekten söylüyorum; bu dizide bu kadar silah görmekten rahatsızım. Derdim öyle aile dizisi, aman da çoluk çocuk izliyor falan da değil, konduramıyorum. O silahları hikayenin samimiyetine yakıştıramıyorum. Esin ve abileri son olsun, artık şu silahlardan bir kurtulalım!

Bölüme gelirsek, haftanın cengaveri Zeynep’ti. Sadece silahı kapmasını kastetmiyorum. Esin’in abilerine karşı hep dik durdu, korkmadı. Boşuna atarların sultanı demiyoruz. Keşke Poyraz da sevdiğinden biraz nasiplenseydi. Adamlara o benim sevdiğim değil demeler, Zeynep’e her şeyi anlatacakken abileri görünce ben Esin’le evleneceğim diye kıvırmalar, silahı gördü mü hemen geri adım atmalar… Yakıştı mı Karadeniz’in asi uşağına, yakıştı mı Kuzey’in oğluna?

Bir de benim anlamadığım, o silah nasıl dönüp dolaşıp yine Poyraz’a dayandı? Zeynep madem silahı eline aldı, niye Poyraz’a döndü? Elinde silah varsa kötü adama doğrultacaksın Zeynep. 23 yaşına geldin, onu da mı biz öğretelim?


“Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?” dediğinizi duyar gibiyim, evet.

Meryem nihayet bu sır konusunda ağzını açtı. Açmasıyla bütün laflarımı bana yedirmesi de bir oldu. Meğer ben Meryem’i hiç anlamaya çalışmamışım, hiç empati kurmamışım. Bütün o çelişkileri, vicdan muhasebeleri, yalnızlığı, çaresizliği tokat gibi vurdu yüzüme. Artık Meryem’i tanıyabiliyorum. Gözlerindeki kederi görebiliyorum. Sevdiği adamın katil olduğuna inandığı için değil, başkaları da inanırsa yaşatmazlar diye ondan vazgeçmesini anlayabiliyorum. Aşkı için aşkından cayan karakterleri, bir de böyle karşılıklı ağlamalı sahneleri oldum olası sevmişimdir. O yüzden bu sahneyi de ayrı bir yere koydum, güzel güzel dursun orda.


Hep mi kalbimiz kırılacak bizim be İsmet?

İsmet bu bölüm ciğerimi dağladı. Yani insan karşılıksız aşka düşer de, bu kadar da hırpalanmaz ki canım. Balonlar, güller, mumlar… İsmet’in bütün hevesi, bütün umutları bir bir boğazına dizildi. İlan-ı aşk beklerken, sevdiği kızın hoşlandığı çocuğu tek kelime etmeden dinledi. Gözünden akan yaşın acısı, ekran karşısında beni yaktı. İşin kötüsü, Emine’yi de suçlayamıyorum. Kızın gözüne öyle bir perde inmiş ki, yanı başındaki yangını fark edemiyor. Halbuki o ilk kıvılcım bir çıksa, tamam diyeceğiz olur bu iş. Ama yok. İsmet’ler de mutlu olmasın mı, hep Esin’ler mi kazansın bu hayatta?


Saadet varken aile yoktu, şimdi aile var saadet yok. Bu gidişe bir dur demeyecek miyiz?!

Devlet bu sefer de Poyraz’a yardım eli uzatarak Sabri’nin kalbine ateş etmeye devam etti. Poyraz’a yaptığı annelik oyun icabıydı, lakin gerçek olsa da olurmuş dedirtti. Zekiye Anne’nin yerini tutmaz elbet ama Devlet çekirdek aile olduklarını söylerken Poyraz’ın gülüşü de yeter bence. Ben kızar diye düşünmüştüm, bildiğin hoşuna gitti. Üstüne de bir güzel “anne” dedi ve ben fark ettim ki yarın öbür gün o kelimeyi tüm kalbiyle söylediğinde Devlet’le beraber ağlama potansiyelim oldukça yüksek.

Fakat bir kız istemede en fazla bu kadar çuvallanabilirdi. Yiğiter erkekleri, bugüne kadar istedikleri hiçbir kızı alamayıp, istemediklerini şıp diye almayı başararak bir mucizeye imza attılar. Kızı almalarında maalesef Devlet’in payı büyüktü, o biraz sıkıntı yarattı ama olsun, yine de bu üçü böyle çok güzel oldu be!


Saçlarından öpecek bir abisi olmadığı için ölen varmış, biliyor musunuz?

Bir hezimet kız isteme de Erdem ailesinin evinde gerçekleşti. Afet ve Devran’ın imtihanı bir türlü bitmedi. Zeynep Hanım’ın pes ettiğine bir an gerçekten inanmıştım, ben de az saf değilmişim. Yahu Asiye ve Zeynep Hanım, Afet’le Devran’ın birbirlerini gerçekten çok sevdiklerini, vazgeçmeyeceklerini ne zaman anlayacaklar? Adam serenat yaptı, olmadı. Kızı kaçırdı, olmadı. Edebiyle istedi, yine olmadı. Sevdaları elbet ikisine de yeter ama bir noktadan sonra aileleri de ikna etmek lazım. Böyle giderse “Kavuştur ey Allah’ım, alsın seven seveni.” diyen Karadeniz türkülerine sarılmaktan başka şansımız kalmayacak.


Koy bi' ayran şişeden, gülümse bize köşeden...

Tarık’a kocaman sarılmak istedim dün akşam. Hayatında düzgün giden tek bir şey bile yokken gidip Poyraz’ın yanına durduğu, onu cesaretlendirmeye çalıştığı için; ikiz olmalarına rağmen zaman zaman Esma ve Zeynep’in bile birbirlerine gösteremediği duyarlılığı o Poyraz’a gösterdiği için; sıkıntılarıyla Poyraz’ı boğmak yerine “Senin derdin sana yeter.” deyip sustuğu için; dayanamayıp Zeynep’e her şeyi anlattığı için bu hafta alkışların en büyüğü benden Tarık’a gitti. Ne güzel dostumuzdun sen Tarık Ünal.

Bir de bütün bu olanlara rağmen Esma’yla birbirlerini bırakmayışları var, tam öpüp başa koymalık. Aşklarının önünde şimdi çok daha büyük engeller var, gelecekleri hakikaten çok belirsiz ama yine de vazgeçmiyorlar. Neden? Çünkü sevdiğin yanındaysa direnmek, ayakta kalmak, hayata yenilmemek çok daha kolay. Maalesef bunu kavrayabilmek herkese nasip olmuyor.


Baktıkça kafamın içinde Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme çalıyor. Vallahi içim yanıyor.

Poyraz’ın evlilik kararı bende bir masa sandalye devirme, bir tabak çanak fırlatma, efendime söyleyeyim bir yastık yorgan parçalama hissi uyandırmıştı. Ama evleneceğine hiç ihtimal vermemiştim. Dedim ki Poyraz kabul etmez, ne yapar eder o masadan kalkar. Son ana kadar da “ben bu değilim” diyecek, gerekirse mermilere kafa atacak, yine de evlenmeyecek diye bekledim. Siz Hayal Kırıklıkları Müzesi’ni bilir misiniz? Orda bütün hayalleriniz, rüyalarınız, inandıklarınız, böyle su damlası gibi asılı durur. Ne zaman gerçek yüzünüze vurur, o zaman o damlalardan biri yere düşer ve tuz parça kırılır. İşte son sahne tam da öyle bir şeydi. Koskoca Poyraz Yiğiter, kızı kolundan tutup abilerinin karşısına çıkararak gerçeği itiraf ettiremedi de, Esin’in saçma sapan iftirasını sineye çekip o imzayı attı ya, ben bunu hiçbir mantık çerçevesine sığdıramıyorum. Sevdiklerine zarar gelsin istememesini bir noktaya kadar anlayabiliyorum ama bu bana evlenmek için haklı bir sebepmiş gibi gelmiyor. Poyraz’ın sevdasından zerre kadar şüphem yok. Ayrıca biliyorum, bir iki haftaya o kadar tatlı şeyler yapacak ki ben yine kıyamayıp affedeceğim, ama böyle yapınca o sevda yara alıyor. Kızamıyorum Poyraz’a ama savunamıyorum da mesela. Ben Zeynep’le her zorluğu aşmaya hazır duran, sevdası içine sığmayan, Zeynep’i sevmekten öldürecekmiş gibi olan Poyraz’ı geri istiyorum!

Bundan sonra da Zeynep’le Poyraz’ın her sahnesini muhakkak ayıla bayıla izleyeceğiz, bu bölüm hiç umrumuzda olmayacak ama arada aklımıza gelecek: Poyraz imzayı attı. İşte bunu bize yapmamış olun. Nasıl olur bilmiyorum, ama Poyraz evlenmemiş olsun. Mucizeyse mucize, bir kere de bizi bulsun!

Not: Bölümde çarşı karışıktı diye unuttum sanıyorsanız yanılıyorsunuz sayın Eda Tezcan. O künefeyi söke söke alacağım! :)

Bu haftalık da benden bu kadar. Kalp ağrımıza ortak olan herkesin yüreğine sağlık :) Hangi gün hangi saatte bilinmez ama, Diğer Yarım haftaya gönüllere ateş eden bir bölümle kız kaçırmaya geliyor. Fragmanı aşağıdan izleyebilirsiniz. Haydi Allah’a emanet! :)


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER