Hepiniz zamanında
Tom ve Jerry’i izlemişsinizdir. Hani orda Tom’un bir cinnet hali vardır
böyle içinde bulunduğu duruma kahkahalarla gülerken o çizgiyi hiç bozmadan
ağlamaya başlar, bildiniz mi? Heh, işte dün Diğer
Yarım’ı izlerken bana da aynı hissiyat geldi. Güldük, ağladık, kızdık,
sevdik derken 19. bölüm tam anlamıyla ‘ateş etti’.

Hey gidi Zeynep Hanım, sen Devran’a kendi rızanla
sarılacak kadın mıydın?
Zeynep Hanım bölüme “Benim Dursun Efendi’den neyim eksik?”
düsturuyla başladı ve Devran’la Afet’in arasına girmek için rahmetli eşinin
kemiklerini sızlatmayı bile göze aldı. Adamcağız mezarında 3-5 tur dönmüştür
herhalde. Afet ve Devran dışında kimse tarafından ciddiye alınmamasına rağmen oyunu
bırakmayan Zeynep Hanım’ın çabasını takdir etmekle beraber, en fazla ne kadar
ileri gidebilir diye düşünmeden edemedim. Bu taktik tutmaz gibime geliyor.
Afet’e gani gani sabır, Devran’a da Allah’tan kolaylık diliyorum ve ekliyorum:
Kuş üzümlü dolma mı olurmuş yahu?

Sıradaki şarkı Zeyno’dan Poyraz’a geliyor. “Ben kara gün dostu sanmıştım seni, en acı
günlerde terk ettin beni…”
Ege havası Poyraz’a yaramadı, rotamı bulacağım derken
iyice şaşırdı. Zamanında Esma’ya aşkın kıymetini bilmeyi, Tarık’a bir sorun
varsa kenara çekip konuşmayı öğütlerken iyiydi de kendi başına gelince ne
değişti? Tamam Zeynep de hatalı, bir dinlese her şey çözülecek ama yanlış
anlaşılmayı düzelteyim diye gitti de kıza niye rüzgar yaptı ben anlamadım. Hani
aşk insanın eline hayatta bir kere geçerdi? Hani araya biri girdi mi denize
dökecektik? Hani Zeynep bir daha ağlamasın diyorduk? Hani verdiğin sözler, hani
ellerin nerde Poyraz?? (Ben bölümden önce Poyraz’ı dinlemediği için Zeynep’i
eleştirmeyi planlıyordum. Neden böyle oldu?)
Esin için de zorla evlendirecekler yazıktır dedik,
evimizi (?) açtık, yardım ettik, kız bildiğin karaçalı çıktı arkadaş. Bir de
neymiş, korkuyormuş da Poyraz yanında kalsınmış. Masal da okusun mu, daha rahat
uyursun? Poyraz’a gelince mağdur edebiyatı, Zeynep’e gelince kuyu cadısı. En
ifrit olduğum kötü tipi, hep de karşıma çıkıyor. Bunları izlerken resmen
babaanneye dönüşüyorum, evde kendi kendime yastıkları parçalıyorum.

İnsan şöyle okkalı bir anne-kız sahnesi bekliyor ama…
Meryem ne Esma’ya, ne de Zeynep’e tam anlamıyla anne
olmayı bir türlü başaramadı. Aralarında hep bir mesafe var, hep bir şeyler
eksik. Yemedin yedirdin, içmedin içirdin eyvallah, ama bir gün de al karşına
adam gibi konuş, derdini dinle. Geçmeyecek de, o yara kapanmayacak de, aşkın
hep acı veren bir şey olduğunu söyle ama “O senin sevgini hak etmiyor.” deme.
Onaylamıyor olabilirsin ama yok sayma, kızının sevdasını anlamaya çalış be Meryem.
Bir de şu “ben ne acılar çektim” kafası var ki, artık
tahammülüm kalmadı. Ecevit’ten neden ayrıldın, Tarık’ı neden istemiyorsun,
Sedat’la ne alıp veremediğin var? Hepsine aynı cevap: “Ben ne acılar çektim
sizin haberiniz var mı?” Allahtan öğrendik şu sırrı da rahatladık.

“Bir insan güvercin sevmez mi ya? Güvercin sevmeyen
adam mı olur hocam?”
Bu bölüm Devlet’e daha bir kanım ısındı. Kalbinin eski
kocası tarafından ne kadar kırıldığını hiç düşünmemiştim. Bir de Sabri Hoca’nın
güvercin gerdanlığını duyduğu an nasıl baktığını görüp de bu ikiliye karşı
çıkmaya içim elvermiyor. Sabri Hoca o an kalbinden vuruldu, ben onu hissettim.
E o da artık Meryem’i unutsun, mutlu olsun, bir yuva kursun istiyorum. Hem fark
ettim ki ikisi de öyle çok şey beklemiyorlar sevdiklerinden. Devlet için bir
yerde oturup içilen çay, birçok sürprizden daha kıymetli. Sabri zaten bir
bakışla dünyanın en mutlu insanı olabiliyor. O yüzden Sabri&Devlet’in oluru
var bence. Ayrıca künefe konusunda ısrarcıyım. Böyle her hafta yazının bir köşesine
iliştirebilirim bunu. O künefe Poyraz’ın önüne gelecek! :)

Bir huzur vermediniz şu garibanlara da. Yazıktır.
Ecevit ve Meryem’in sırrını nihayet öğrendik. Allah’ım
sana şükürler olsun. Tabi ki bu sırrın getirdiği huzursuzluk hoşuma gitmiyor
ama en azından artık kimse Ecevit ve Meryem’e neden ayrıldıklarını sormayacak.
İnsan bir yerden sonra darlanıyor.
Esma’yla Tarık da bu sır yüzünden kavga edip
ayrılsınlar istemem. Eğer bir ayrılık olacaksa, ailelerden kaynaklanması
taraftarıyım. Çünkü aşkları zarar görürse telafi etmek çok zor olacaktır.
(Sözüm meclisten ta içeri, sevgili Zeynep ve Poyraz -.-)

Kendi gelinliğini giydiğin günleri de görürüz inşallah
Afoş!
Afet ve Devran’ın kaçması düğün organizasyonuyla
kaynadı. Her ne kadar el attıkları bütün işler rezil olsa da, bu bölüm çok
tatlıydılar. Düğün telaşıyla kimsenin onlara karışmaması sanki herkes bu
ilişkiye razıymış hissi verdi. Kısa sürecek biliyorum ama olsun, yine de
güzeldi. Tulumlu, horonlu, bol şenlikli bir düğünleri olsun inşallah. Sevenleri
sevdiğine versinler artık!

Poyraz’ın bu coşkulu hallerini ne çok özlemişim! "Sevdanın zamanı olmaz baba!"
Bölüm başında Poyraz’a epey söylenmiş olabilirim,
Esin’e neden bu kadar yüz verdiği konusunda ona çok kızıyor da olabilirim. Hala
da söylediklerimin arkasındayım. Ama en kederli duruşuyla denize karşı
oturduğunu görünce de kıyamıyorum be. İşte Sabri de böyle. Geçmişte Poyraz’a ne
kadar karşı çıkarsa çıksın, Poyraz’ın bu hali ona bütün kızgınlıklarını
unutturuyor. Tabiri caizse, Poyraz’ın parmağına çöp batsa Sabri’ninki kanıyor.
Çünkü Meryem’de ya da Ecevit’te gördüğümüzün aksine, anne-baba olmak tam da
bunu gerektiriyor. Bu yüzden benim gözümde Sabri’nin hem anneliği hem de
babalığı onlarınkinden daha kıymetli. Sabri bizim denizimiz ya. Onun kalbi böyle
kocaman, deniz gibi!

Düğün mahvoldu diye gelinden daha çok ağlayan Afoş
orlayn mı?
Biz Sabri ve Poyraz’la sevda üzerine ihtisas yaparken,
beklendiği gibi düğün birbirine girdi tabi. Gelinlik yırtıldı, pasta mundar
oldu, kim olduğunu hala çözemediğim bir arkadaş yemeklere ilaç koydu,
davetliler birbirine girdi, yahu Dursun dede büyükelçi bile oldu! :)

…ve Dursun Durmaz uyanır!
Onca aksilik, onca kargaşa, onca mevzu bir yana;
Dursun Dede-Ecevit-Poyraz sahneleri bir yana. Poyraz’ın sesi içine kaçtı, aman
da Ecevit Dursun dedenin Poyraz’ı vurduğunu öğrendi derken sen Dursun dede her
şeyi hatırlamasın mı? Hem onun çıldırışıyla, hem de Ecevit’le Poyraz’ın korku
dolu anlarıyla hep beraber kahkahanın dibine vurduk. İyi güldük ya, çok iyi
güldük. Demek ki Sait Genay, Orhan Kılıç ve Alican Albayrak bir araya gelince
böyle oluyormuş. Üçünün de yüreğine sağlık!

Esin’le evlenmeyi kabul ettin ya, o pisukların çeksin
senin. Korkak gazuk!
Yine bir bölüm sonu, yine bir kaos, yine bize
aksiyonlar… Esin’in belalısı ve kuzenleri düğünü bastı, Zeynep sağ olsun yolu bulmaları
da zor olmadı. Yalnız Esin’in müstakbel eşi (gazuk olan değil, öbürü -.-) çok
çabuk pes etti. Abi hani çok seviyordun, hani aşkından ölüyordun? Delikanlı
adama yakışıyor mu öyle basıp gitmek? #enişteuyumagelininesahipçık!
Ama Sabri aralarındaki yarım metre boy farkına rağmen
oğlunun önünde durmaya korkmadı da; Poyraz korkudan Esin’in evlilik tezgahına
atladı ya, yazıklar olsun. Esin’e hava hoş tabi buldu dalyan gibi çocuğu da,
bizim gazuk ne yapacak? Onu geçtim Zeynep ne olacak? Bir kalp kırmak, Kabe’yi
yıkmak gibidir demişler. Şimdi Poyraz düşünsün!
Başlarda kızdım, ortalara doğru kıyamadım, en son yine
kınadım fark ettiyseniz. İşte ne hislerle izliyorum siz hesap edin. Bu haftayı
da bitirdik, emeği geçenlerin yüreğine sağlık. Bütün hafta Ümit Besen
dinleyelim, haftaya Poyraz’ın nikahında buluşuruz artık!