O kim mi? O kendisi de
bilmiyordu aslında. Hayattaydı, yaşıyordu ve zamanla sürükleniyordu. Ne
yapmıştı ki ve bu hayata hapis edilmişti? Hak etmediği dayaklar yiyordu. Ses
çıkartmıyordu ama canını başkası için veda etmeye hazırdı. Kendisi de
söylüyordu "hep bir maske takıyorum" diye ve arkadaş dediği insanların
yanında bile yalnız hissediyordu. O kendisini tanımadan ben tanıdım. O kim mi?
O uzaydaki mavi gözlü çocuk. Daha kimden bahsettiğimi anlamadın mı?
Ali.
Sadece 6 yaşındaydı
babası onun elini bıraktığında ondan sonrada hiç kimse o eli tutmadı. Kimse
uçurumun kenarından kurtarmadı. Ve düştü. Aile; onun için bir anlamı yoktu. Aile;
seni yalnız bırakmazdı. Aile; içine yaralar açmazdı ve baban
sana ağır bedeler ödetmezdi. Yani, öyle düşünüyordu. Annesine
tutunuyordu. Her defasında kendisini annesinin evinde buluyordu. Belki orada
istediğini bulabilirdi. Hayat ona gülümsemedi, maalesef annesi babasından da
bencildi. Hepsi ruh hastasıydı bazıları manyak öbürleri deli.
Alışmıştı ama, o küçük çocuğu içine gömmüştü. Yeni bir
insan yaratmıştı. Sert, acımasız, burnu havada. Güldüğünde aslında acı
çektiğini kimse göremedi. Her şey kendisini korumak içindi. Bir daha acıya
katlanamazdı çünkü... Uzaklara gidebilseydi, mesela. Uzayda yokluğunu
giderebilirdi. Keşke yok olabilseydi, çünkü sonunda içindeki acı onu
yok edecekti. Sadece biraz sevgiye ihtiyacı vardı.
Sonra o geldi. Ali
nefret ediyordu ondan. Hayati ve güzeldi. Annesi onu çok seviyordu, kendisinden
bile daha çok seviyordu. Mavi belki de o zaman anlamıştı. Hayatta istediği
tek şey sevgiydi. Ama sevmek neydi ki? Hatırlayamıyordu ve yeniden başka bir
Ali yaratmıştı. Sevilen insanın canını yakmak istiyordu, belki içindeki
acı öyle dinlenirdi. Dinlenmedi ama, onun canını yaktığında kendi canı da yanıp
kül oluyordu. Niye mi? Sevilen kız onun gibiydi. O da başka birisini
içine saklamıştı ve Ali o küçük kızı görebiliyordu. Sanki kendisini
görüyordu o kızın içinde.
Can yakarken
birbirlerine buldular. Koca gözlü kız, Selin, o altı yaşındaki çocuğu buldu. Ali
onu kendisinden uzaklaştırmaya çalıştı. Kalp kırmaya devam etti. Kandırdı.
Sadece Selin'in kalbi kırılmadı, acımasız adamınki de parçalandı. “Göğsün
ağrıdığında seviyor musun?” diye sordu Ali kendisine. Bu bambaşka bir
acıydı. Ve Ali bir anda arkasını dönüp onu sevdiğini anladı. Sevdiği insanı
sahiplendi. Sevdiğini kolluyordu, ayakta tutuyordu. Yalnız
bırakmıyordu. Selin’in yapı taşı oldu. Sağlam. Güçlü. Ali koruyucu meleği
oldu.
O acımasız adam birden yok oldu, eridi. Sevgiyle doldu.
Çok sevmedi, güzel sevdi. Huzurlu ve özgür yanı tıpkı mavi gibi sevdi. Belki de
kayıp ruhlar daha farklı severler. Belki Ali
Mertoğlular daha bir yürekliler. Ah be Ali yüreğini kalbime saklayabilsem.
Bakışlarını hafızama kazıyabilsem. Tanıştınız mı uzaydaki mavi gözlü çocukla? Ben
tanıştım ve sadece orada kalmadı. Kalbime dokunuyor. Bende olmayan yaralar
açıyor. Anlamadığım kelimeler koyuyor ağzıma. Cümleler yetmiyor. Kalpler kanıyor.
Senin... Benim. Niye mi? Çünkü Ali Mertoğlu gibi sevenimiz yok.