“Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi.”
“Hissedince sana vurulduğumu anladım ne kadar yorulduğumu…”
Ilgaz karşısına çıkana dek Ceylin’in dinlenecek bir yeri, huzur bulacak bir
kanepesi yoktu. “…sakinleştiğimi, durulduğumu; denize dökülen bir pınar
gibi.” Ilgaz hayatına girdi ve
Ceylin’in de artık bir pınar gibi dökülecek bir denizi oldu.
Birbirlerine âşık olduklarını anlamaya başladıkları ilk
andan yedinci evlilik yıldönümlerini kutlayan Ilgaz ve Ceylin’e… Sezen
Aksu’dan Çocuklar Gibi dizide ilk çaldığında Ceylin kimsesizdi. Evinden
atılmış, Ilgaz’a sığınmıştı. Kardeşini kaybetmişti, en yakın dostum dediği
insan kardeşinin katiliydi. Tüm bu acının içinde yanına duran, ona inanan,
elini tutan, karışan kulaklıklarının düğümünü çözen tek kişi Ilgaz’dı.
İlk bölümlerden beri Ilgaz’ın Ceylin’de kızdığı, öfkelendiği
her hareketi aslında ona olan aşkının en büyük nedeniydi. Ceylin’in Ilgaz için
değişme çabası ise belli ki boşunaydı. Senelerce en fazla tartıştıkları konu
birbirlerinden alakasız iki parça olmalarıydı. Birinin siyah, birinin beyaz
olmasaydı. Ilgaz ise en başından beri Ceylin’in içindeki beyazın farkındaydı. Her
insan içinde hem siyahı hem beyazı barındırır ancak bazen Ceylin gibi içimizde
beyaz olmadığını iddia eder siyahtan ibaret olduğumuzu gösteririz dünyaya. Bir
gün biri çıkar gelir ve o beyazı gördüğünü, bildiğini söyler. Oysa beyazlığımızın
varlığını biz bile unutmuşuzdur. Çünkü yalnızca o özel kişi dışarıya
göstermediğimiz; içimizdeki diğer renkleri görebilir. O kişi gelir, bize
renklerimizi hatırlatır.
“Ben o her şeyi birbirine karıştıran, dağınık,
değişmeyen, şahsına münhasır, renkli halini çok seviyorum. Hep öyle kal.”
Ilgaz’daki ilk Ceylin rengarenk Ceylin’di. Mercan’ın
kaybolmasıyla Ceylin renklerini yitirmişti. Kıyafetleri bile simsiyahtı.
Taktığı kocaman gözlükler ile yemyeşil gözlerini saklıyordu. Ilgaz her ne kadar
ondan uzak olsa da renklerinin var olmadığının, rengarenk ve karmakarışık
kulaklıklarının yerini ruhsuz bluetoothlu kulaklıklara bıraktığının
farkındaydı. Bulaşıkları makineye yerleştiremeyen, sabaha toplarız boşver diyen
Ceylin’in Ilgaz’sız yeni evinin her bir köşesi düzenliydi. Ilgaz ile yattıkları
yatağın nevresimleri rengarenk ve desenliyken yeni evindeki yalnız yatağı
simsiyahtı. Ilgaz o yatakta hiç yatmamış olmasına rağmen bunun bile
farkındaydı. Bu yüzden Ceylin’e aldığı hediye en pahalı mücevherden bile daha
değerliydi.
Ilgaz ve Ceylin’in 7. evlilik yıldönümü aslında sadece bir
evlilik yıldönümü değildi. Ilgaz’ın her şeyi birbirine karıştıran, dağınık,
renkli Ceylin’i ailesinden tokat yediği kapıdan elinden tutup kaldırmasının da yıldönümüydü.
Ceylin’in artık o kapının ardında bırakıldığı gibi yalnız olmayışının, renkleri
yeniden bulmasının yıldönümüydü. Ilgaz’ın durgun hayatının dalgalanmaya
başlamasının ve bir daha asla durulmamasının yıldönümüydü. Ceylin’in senelerdir
aradığı huzuru yan sokağında bir evin kanepesinde bulmasının yıldönümüydü. Hem
de huzur bulduğu kanepesinde artık kızları yatarken.