Meydan mı verirdim bu ayrılığa?
Bilseydim bu kadar zor olduğunu.
Bilseydim dünyanın böyle karanlık,
Bilseydim bu kadar dar olduğunu.
Dilimden sıçrayan bir kıvılcımın
Bilseydim bir anda kor olduğunu.
Bilseydim şu anki gönül acımın
Senin yokluğundan var olduğunu.
...
Ne güzel demiş Cemal Safi “Bilseydim” derken. Emin olduğumuz bir şey var öyle değil mi? Miran bilseydi böyle yapmazdı, hoş keşke her halükârda böyle yapmasaydı. Fakat aşka düşeceğini, seveceğini, tuz ile buz olacağını, kalbinin tüm bedenini ele geçirip onun içindeki sevmeye hasret çocuğu uyandıracağını bilseydi... Ama artık biliyoruz ve artık Reyyan da biliyor her ne kadar kalbini onarmak için bir faydası olamasa da biliyor. Hani geçen hafta “Konuşmamız gereken şeyler var” demiştim ya, işte nihayet konuştuk. Kelimeler sel oldu taştı, cümleler volkan oldu patladı demiyorum elbet ama artık bakmaktan da öte birbirini gören ve duyan hatta “dur artık ben konuşacağım benim sıram” diyen bir Reyyan ve Miran ikilisi görmek ihtiyacım olan bir dokunuştu açıkçası. Tahmin ettiğim üzere Miran’ın teklifi kimsece hoş karşılanmadı. Reyyan’ın o son bakışında hissetmiştim zaten bunu ve kendimce Miran’ın gerekçelerini de saymıştım ama çok da haksız bir serzeniş olmadı elbet Reyyan açısından. Nasuh’un hamlesine şaşırdım mı? Şaşırdım, fakat ne Azize ne Nasuh ağızlarını hayra açacak ya da birinin iyiliği için iş yapacak insanlar değiller. Altında bir bit yeniği olacağı belliydi. Bu tutulan adam mı dersiniz kiralık katil mi dersiniz ne dersiniz bilmem ama onun ucunun Miran’a bağlanmaması için dualarımızı eksik etmeyelim lütfen^^ Şimdi esas nokta ister Nasuh dolaylı olsun ister hayat memat meselesi bir durumdan dolayı olsun ben artık bu son izlediğimiz bölümden sonra hiçbir şekilde Azat ve Reyyan arasında evlilik ile alakalı tek bir olay kalsın istemiyorum. Hatta ve hatta ima, jest, mimik, hatırlatma hiçbir şey. Artık Elif topa girsin istiyorum ya da her kim girecekse o topa. İkinci sezona sakladık madem tamamım ancak bundan sonra bir elinizi eteğinizi çekin Reyyan’ın medeni durumundan. Medeni durum demişken kafamda deli sorular lobumda dıt dıt dıt diye öten bir noktaya temas etmek isterim. Bilmem kimlerin oğlu gelmiyor muydu Yaren oyunbazını istemeye? Biz bu kızdan bir kurtulsak olamıyor mu? Hayır Miran ile bir kere doğru dürüst karşı karşıya gelmiş ya da gelmemiş ama hep bir “onunlan ben evlenecem!” pozları bir bir şeyler. Anlamıyorum ki neyin kafasını yaşıyor, neyse. Sana yüksek yüksek tepe de yok kına da yok direk salalım seni Yaren!
Miran sana dönüp dönüp geleceğim “Yaw sen ne yaşıyorsun agam yaw” Bakın bende Mide rahatsızlığı var böyle sinirleneyim ya da üzüleyim vurur sancısı içim yanar, kalbim sancır. Bilen bilir o durumu. Miran böyle her Reyyan’a ulaşamadığı ya da Reyyan’ın onun canını yakmak için kurduğu haklı cümleleri göğüslemeye çalıştığı an, aldığı derin derin nefesleri, haykırışı, ruhunun can çekişi beni alıyor o mide sancıma götürüyor. Diyecek söz bulamıyorum hissettirişine ve demem o ki kelimeler kifayetsiz. Miran yaşanan her yeni kötü olayın ardından o emin olduğu gözlerin arkasındaki sevdanın gölgelendiğini düşünüyor “Gönül’ü bıçakladığına inandım sandı ondan benimle gelmedi yoksa gelirdi” diyerek kandırıyor kendini ya da “Onu satın alacağımı sandı ondan bana öfkeli ondan Azat ile evlenecek” diye inandırıyor kendini. Çünkü biliyor bunlar doğru değil ve biliyor ki bunların hepsinin Reyyan’a giden temiz niyetli yolları var. Fakat o kulübede bırakıp gidişinin, intikamına âşık olduğu kadını dahil edişinin, onun için de geçerli bir açıklaması olmayışından ötürü Reyyan’ın onu bu gerekçelerle itme ihtimalini unutmak istercesine görmezden geliyor. Zaten belki de böyle yapmalı insan yoksa bu bilinç ile nasıl defaatle dener insan yine yeniden affedilmeyi, nasıl kurtulur insan Reyyan’ın o can alıcı cümlelerinin gerçekliğinin altında ezilmekten. Valla bence de çok zor. Gel gelelim kurulabilen diyaloglara. Atımızı aldık Üsküdar’a gidemedik belki ama Midyat’ın o güzel topraklarını arşınladık hop iki arada bir derede de rastlaştık, ne güzel oldu. “Sen yaptıklarını kalbinle yapmış olsaydın biz böyle olmazdık” ne doğru dedi Reyyan ben o cümledeki “Biz”de bile mutlu oldum. Dile dökülmedikçe sevgi sözleri, itiraflar ve duygular, insan kendine içinde derin anlamlar aratan sihirli kelimeler buluyor sanki. Reyyan’da uzun zamandır gördüğüm öfke ve kin duygularının ardında nihayet sevgisini de gördüm. Biz biliyorduk elbette seviyordu zaten bu onların hikayesi ama Miran o kadar çok göstermeye başladı ki hislerini böyle gümbür gümbür artık “yaw ne aşkı aga” bile diyemeyecek kadar. He işte insan istiyor ki Reyyan da bir iki özel bir şey yapsın da bir yumuşama belirtisi görelim yani en azından benim minnoş kalbim istiyordu ve nihayet aranan kan bulundu. Bir diğer uzun zamandır beklemediğim ama hoşuma giden sakin sakin konuşma hali de Gönül ile Miran arasında gerçekleşti. Gönül’ün sevme şeklini doğru bulmasam da bunun hastalıklı bir durum olduğunu bilsem de bir miktar üzülmüyor değilim. Bu durumun mimarlarından biri de kendisi mi evet kendisi, evet “aşk deliliktir” ve evet “aşk deliliktir biz delinin delisiyiz” ve yine evet aşka da aşığa da sempatimiz sonsuz. Fakat senin aşkını Miran’ın aşkından farklı kılan bir nokta var Gönül, o da şu ki onunki karşılıklı. O kalbi kıran da hala aşık, kalbi paramparça olan da hala aşık ve hatta onlar sana rağmen daha senin kız istemede fark ettiğin o bakışmaların bile öncesinden beri kalben sevgili... Gönül’ün Miran’a olan saplantısının temelinde çocukluğunun yattığını öğrenince aklıma bir kitapta okumuş olduğum bir cümle geldi –aynı durum Azat için de geçerli bence- kitapta diyordu ki “Birileri olmadan yaşayamamak ile onları sevmek arasında büyük bir fark var” bence muazzam bir özet. Çünkü sevmek salt kişinin kendi mutluluğuna koşması demek değil, belki çok klişe gelebilir ama onun mutluluğuna kendi mutsuzluğunu feda etme halidir de bazen sevmek. Ah zor ama güzel şey sevmek.

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması imkânsız boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Birçok insan bilir ki, daha doğrusu derinden hisseder ki insanı en çok en sevdiği üzer ve yaralar. İşte Miran’ın kendisine âşık olduğunu en yakınından, Fırat’tan duyan Reyyan’ın hesaplaşmak ve “artık benden umudu kes” demek için seçtiği yer de canının en çok yandığı yer oldu. Orada olanın hiçbir şekilde orada kalamayacağı o kulübe. Reyyan’ın Miran’a yaşadıklarını yansıtma halini seviyorum, seçtiği kelimeleri de seviyorum içindekileri dökerken verdiği hissiyatı da seviyorum. Kız sözünde duruyor kendisine yapılanları unutmuyor da unutturmuyor da fakat Reyyan senin için gösterilen çabayı, Miran’ın her bir zerresine kadar hissettiği ve senin de gördüğün pişmanlığını, senin için ölümü defalarca göze aldığını, senin için herkesi karşısına alabileceğini ve sevgi ile hiç karşılaşmamış öfke, nefret ve kin duyguları ile büyütülmüş bir çocuk olduğunu da unutma olur mu. Reyyan bize bunu yapma...
İnsan bir anı yaşarken onun o kadar anlamlı ve özel bir an olduğunu bilse belki daha çok sahip çıkar onlara ya da bilemiyorum belki fark etmek gerçekliğini ortadan kaldırır o yüzden hatıralar bu kadar kıymetli, acı ya da tatlı hatıralar olmuş olması fark etmiyor. Nereye geliyorum “Taşların da hafızası vardır üstüne basıp geçen de onu alıp yerine koyanı da unutmaz” noktasına geliyorum. Miran birçok şeyin üzerine basıp geçti yerle yeksan etti ama şimdi öpüp öpüp başına koyarak yerine koyma çabasında. Geçmiş kötü anıları alıp gerçekten de o suya fırlatma vakti belki de Reyyan, çünkü bak seni öpüp öpüp başına koymaya yer arayan biri var artık. Gel sende özgürlüğüne kanat çırp ve ilk önce duyguların ile başla. Affet...
Şimdi büyük fontla kalın ve italik olarak yazıyorum hazır mısınız “Seni boşuyorum Gönül” Hayallerim gerçek oldu yahu Nihayet Reyyan Miran’ın evli olduğunu ona söyledi ya da hatırlattı bu noktada çok da emin değilim açıkçası ama derin bir oh çektim^^ “Anılarımızı, hatıralarımızı getirdim senin bildiğinden de fazlası var bende gel gidelim buralardan” demeye geldi Miran ama bilmiyordu ki Reyyan’da da onun bildiğinden fazlası vardı. Ordan sonra zaten iyice delirdi çocuk. Gitti bir koşu Gönül’ü boşadı demek isterdim de bakalım yağmasa da gürledi artık gerisi Allah kerim. Ama delirdiği kısmı bir gerçek oğlum altında son model Porsche var ne diye atla kınadan kız kaçırmaya gittin^^
Şimdi ne olacak nasıl olacak kestirmesi oldukça güç çünkü sezon finaline 2 bölüm kala illa birtakım aksiyonlar alınacaktır ama ben bu kaçırmanın bizim lehimize sonuçlanacağına inanıyorum. Artık eteklerdeki taşlar iyice dökülür, içler boşaltılır gibi geliyor bana. Gönül cephesi tehlikeli bir nokta kabul ediyorum. Çünkü Reyyan affetse müthiş eleştirecek bir kitle var, affetmese benim gibi affetmesini isteyecek bir kitle var. Fakat önümüz sezonun sonu ondan sebep bir barışmayı hak ediyoruz bence. Azat’ın Reyyan’ın Hazar’ın öz kızı olmadığını öğrenme mevzusuna değinerek bitireceğim yazımı. Dizinin öyle dinamikleri var ki tek bir olay kesinlikle ya iyi bir sonuca ya da kötü bir sonuca bağlanmıyor. Bu sebeple Azat’ın öğrenme halini kendi içimde Miran’ın da öğrenme sürecini hızlandırıcı bir etkisi olacağını düşünerek sevinmeme sebep oldu. Biliyorsunuz “Siz kardeşsiniz!” muhabbeti mide bulandırıcı yani midemin ağrımasını, bulanmasına tercih ederim. Bir diğer yandan da Zehra’nın “Reyyan da bizim gibi zamanla sever sakın söylemeyelim” tarzı cümlelerinin kalbimde açtığı huzursuzluktan dolayı, o çok aşık Azat’ın aleyhimize geliştireceği birtakım olaylara sebep olur mu bu öz evlat olmama hali diye de düşündürmedi değil. Ah zor işler yahu.
Miran’ın Azize’ye dediği gibi bitti... Benim için bu yazı burada bitti Miran için Azize esareti...