Erkenci Kuş: Gitme kal bu şehirde

Erkenci Kuş: Gitme kal bu şehirde
Akıl sağlığınızı koruyabildiğiniz, güzel günler dilerim efendim. Nasıl durumlar? Hala keçiler kaçmadı inşallah? Çünkü esas kızımızın devrelerinden gelen yanık kokusu gün geçtikçe artıyor.
 
Aşk başa gelince akıl tatile çıkarmış lafının üç boyut halini almış olan sevgili Sanem! Nedir senin bu boş batarya alarmı veren aklından çektiğin? Hayır, İstanbul rüzgârı mı çarptı nedir? Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Akşamdan sabaha istifa etmeye karar verip, üstüne bir de bunu patronuna telefonda söylemek nedir? Bu ne cesaret hapı içmişlik, kahvaltıda yürek yemişliktir?
 
Şahsen ben kafasını çarptığında akılla mantık arasındaki kabloların kısa devre yaptığı düşüncesindeyim. Çünkü kendisi bu da yetmezmiş gibi bir de yüreği avaz avaz “Gitme, kal!” diye bağırırken Can’ın suratına mahkeme duvarı gibi bakıp “İstemiyorum seni, git.” demek gibi bir zekiliğe girişti.
 
Zira sahildeki o sahnede Sanem’in kafasının arka fonunda “Gitme, gitme... Gitme kal bu şehirde. Gitme, gitme. Yazık olur bize.” çalarken Can’ın kafasındaki kuşların “Bu kız ne içti?” diye sorgulamış olma ihtimali epey fazla.
 
İşin şakası bir yana, vebali de Emre’yle Aylin’in boynuna ama vallahi bu aşkın katili Sanem olsa da azmettiricileri o yılan ve kuyruk olduğu gerçeğine yeni uyanan sarhoş. Gerçi Aylin’in saçmalamanın dozunu arşa çıkarması bir nevi iyi oldu. Emre kötü cadının onu yatırdığı uykudan uyandı. Umarım o uyku sersemliği geçmeden yılan yine zehrini akıtmaz da gözü hepten açılır.
 
Çektiği vicdan azabı içine öküz misali oturmuş olan cici kardeş Emre süpürgeli cadı sevgilisini başından şimdilik def etmiş olsa de hepimiz biliyoruz ki o cadı orda kalmaz. Bir şekilde üşüşecek yine çocuğun başına.
 
Değinmeden geçersem olmayacak, zira kendisi bölümün en trajikomik karakteriydi. Osman’la Sanem’i yan yana gördükçe mantık kabloları gün geçtikçe kopan sevgili Zebercet! Yeşil seni açmamış canım! Neydi? Mahallenin bütün kadınları onun dükkanında toplanacaktı. Tabi, çamaşırcı açarsan mahallenin kedisinin köpeğinin gelecek hali yok o dükkâna. Efendim sözün özü; Muzo çıldırdı!
 
Gelelim vicdan azabı sebebiyle sapıtmada Nirvana olan bir başka şaşkına. Albatrosun etkisiyle şaşkınlığını katlayarak arttıran sevgili kuş bu defa kendini bir tavuk benzetmesinin içinde buldu. Şirkette Can’ı her gördüğünde deve kuşu misali kafayı bulduğu yere gömse de iş istifa kısmına gelince artık nasıl bir empati kurduysa tavuk kardeşle kampanya fikri yumurtlayıverdi bir anda o akıllara zarar aklından.
 
Gerçi şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Sanem’de ciddi bir potansiyel olduğu çok açık bir şekilde ortada. Ayak üstü öğrendiği kampanya konusu hakkında iki dakikada fikir üretip üstüne bir de asıl işi bu konu hakkında fikir bulmak olan adamı şaşırtmak her yiğidin harcı değil.
 
Harici disk haline gelmiş olan görsel hafızanın yanına bir de yaratıcılığı ekleyelim lütfen!
 
Bölüm sonlarına gelecek olursak; Şaşkın tavuğun Can’ın kapıya geldiğini görünce odasının camından Tarzan misali atlayıp Albatrosun önüne düşmesi de ayrı bir güzellikti tabi... Sanem’i odanın camından izinsiz iniş yaparken gören Can’ın surat ifadesi ise bambaşkaydı.
 
Her ne kadar Sanem “Bana ne? İstemiyorum!” havalarında havalarında takılıyor olsa da hepimiz biliyoruz ki bu ikisinin birbirinden uzak kalabilme gibi bir ihtimalleri yok. Elbet çakışacak rotaları.
 
Eh; o zamana kadar da bu entrika sebepli birbirinden, dolayısıyla da aşktan kaçmalar, ama kaçarken yine birbirine toslamaları, o toslamalar sırasında oluşan çarpışma sebebiyle de Sanem’de oluşan ayar bozukluklarını izleyip güleceğiz beraberce.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER