ATV'nin popüler dizisi kadına şiddete dikkat
çekmek amacında olduğunu iddia ediyor. Bunu görülmemiş bir zorbalıkla yaparken,
dikkat çekmek yerine şiddetin her türlüsünü sıradanlaştırıyor.
Son zamanlarda her türlü zorbalığın,
şiddetseviciliğin, mizojinizmin kılıfı 'toplumun kanayan yarasına dikkat
çekmek' oldu. 'Görmezden gelmiyoruz, parmak sokuyoruz!'
Sen Anlat Karadeniz'in yaratıcı yönetmeni, Türkiye'de
mafyöz fetişinin yaratıcısı Osman Sınav da parmak kırma sahnesinden sonra gelen
tepkiler üzerine hemen buraya sığındı. Şiddete dikkat çekmek istemenin sonucu
dayak, tecavüz, işkence, kıyamet.
Bu niyetlerinde samimi olsalar keşke. Ama
maalesef şiddetin sıkıcı bir pazartesi günü gibi sıradanlaşmasını izliyoruz.
Gündelik hayata, bütün karakterlere yayılışını, kadınlardan erkeklere kabul
görüşünü, sorgusuz sualsiz kabullenilişini yadırgamıyoruz. Dikkatimiz
çekilmiyor hiçbir yere.
Psikopat Vedat Sayar (Mehmet Ali Nuroğlu)
karakteri üzerinden bir eleştiri geliştirmek ise amaçları, bunu Vedat'ı iyice
sivrilterek, çevresinden izole ederek, canavarlaştırarak yapmaları gerekir. Onu
etrafındaki herkesin onayladığı bir platforma oturtmak eleştiriye girmez.
Bunun en güzel örneklerinden biri Big Little
Lies'ın korkunç dayakçısı Perry. Perry'nin Celeste'i acımasızca dövmesi bırakın
çevresince onaylanmayı, ilahi bir sır gibi gizlenir. Çünkü olay öyle utanç
verici, öyle kabullenilmesi mümkün olmayan bir felakettir ki, ortaya çıktığı
anda dünyanın sonu gelecek gibi bir hisse kapılırız. Perry izleyenin gözünde
gitgide tutarsızlaşır, daha tehlikeli hale gelir ve yalnızlaştırılır. Buna
paralel Celeste'in özgüvenini, cesaretini ve kaçıp kurtulma motivasyonunu
bulmasını izleriz. Yani 'dikkat çekilmek' istenen fenalık ahlaki olarak tamamen
çevresinden ayrıştırılıp, çıkıntı bir varlığa dönüştürülerek eleştiriye açık
hale gelir. Böylelikle gönül rahatlığıyla kadının kurtuluş hikayesini
izleyebiliriz.
Bu zorba mı Nefes'i kurtaracak?
Oysa Sen Anlat Karadeniz, eleştirdiğini iddia
ettiği şeyi tüm hikayeye 'karizmatik' bir öğeymiş gibi serpiştiriyor. Mustafa
Kaleli (Sinan Tuzcu) kadınlara tam olarak mal gibi davranan, 'karıları koyacak
yer var mı' gibi cümleler kuran hırboluğuyla övülüyor. Kayınvalide-Gelin
atışması korkunç yavan geçmesine rağmen sempatik bir unsur gibi sunuluyor.
Kurtarıcı olarak ortaya çıkan Tahir, 'delikanlı' kisvesi altında sürekli
Nefes'i hırpalayan bir zorbaya dönüşüyor. Nefes mütemadiyen aşağılanıyor, bir
erkekle sarılmış fotoğrafı var diye "yollu" muamelesi görüyor hatta “Rusya’da daha da özgür olursun artık. Belki
birkaç sevgili daha yaparsın” gibi korkunç çirkin laflarla ezilip ezilip
gömülmekten kurtulamıyor.
Yani esas sorun Vedat'ın parmak kırması değil.
Herkesin parmak kırma potansiyeli olması.
Herkesin Nefes'in hayatı, bedeni, geçmişi üzerinde
hak iddia edebilmesi. Ve bunun çok rahat 'muhafazakar Karadeniz' gibi bir
ahlaki zemin üzerine oturtulabilmesi.
Sen Anlat Karadeniz, hiçbir türlü şiddetin
eleştirisini yapamaz. Onu güzeller, ehlileştirir, uysallaştırır. Sonra korkunç
eziyet sahneleriyle 'son 6 senenin en çok izlenen dizisi' olur.
Bu eziyetin gönül rahatlığıyla izlenebilir hale
gelmesini sorgulamak lazım her şeyden önce. Burada ulvi bir toplumsal eleştiri
niyeti yok. Yeni muhafazakar fantazyaların ekmeğini yemeyi çok iyi başarmış bir
kurgu var sadece.