Çukur: Bir miyiz? Yoksa hiç miyiz?

Çukur: Bir miyiz? Yoksa hiç miyiz?
Takım ruhu diye bir şey vardır. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi bile motive olması, güç kazanması için yeterlidir. Ben bireysel takılmayı sevenlerdenim mesela ama birlik olmanın, grup çalışmalarının vereceği sonucun daha başarılı olacağını inkâr edemem. İnsanlar tek başına bir işe kalkışırsa hele ki bu iş riskli bir iş ise hata yapma oranları çok fazladır. Çukur da bunun örneğini çok rahat görebiliyoruz mesela. Yamaç… Tek başına bırakılmaması gerekenlerin başında gelir bu listede. Selim’i zaten halk sağlığı için yalnız bırakmamak gerek. Sultan, İdris, Sena… Aliço’yu bile. Ama en çok Sadettin’i yalnız bırakmamalı. En azından artık yalnız bırakmamalı. Çünkü aralarında bugünlere en yalnız gelen o. Yalnız büyüyen, hayatın ona yaşattığı acılarla yalnız başa çıkan adam, Salih! Hatalar yapmadı mı? Yaptı, hem de ne hatalar! Hatalarını yalnız olmasına verirsek telafi edebilir miyiz acaba? Artık bir aileye kavuşmasının vakti gelmedi mi Vartolu Sadettin’in de? Kardeşe, babaya sahip olma vakti gelmedi mi? Bence fazlaca geç kalmış Sadettin. Çukur’sa hepsinin Çukur’u. Beraber sahip çıksınlar. Aynı tarafta olsunlar. Çukur’un bir ucunda Yamaç, diğer ucunda Sadettin var. İkisine de ayrı ayrı bakınca kendi içlerinde bir bütünlük göremiyorum ben. Yamaç, Çukur’a ait ama onun içinde bunu hissedemiyorum. Sadettin’e bakınca Çukur’un adamı olduğunu hissediyorum ama onu Çukur’un içinde göremiyorum. İkisi de kendi içlerinde eksikler. Birleşin artık, çünkü bir olmayınca hiç olma yoluna gidiyorsunuz.
 
Yamaç ve Beyefendi’nin birbirleriyle dalga geçer gibi konuşmaları komikti gerçekten. Baykal’ın ecel terini de görmedik sanmayın. Ben daha çok sinirden güldüm aslında o sahnelerde. Çukur’un izlediğim en boş klişelerle dolu bölümüydü ne yazık ki. Önemli bir bilgiyi edinen kişinin aradığı kişiye ulaşamadığında mesaj atmaması klişesini gördüğümde sakin kalamıyorum artık. Hele tam bildiklerini anlatacakken vurulup ölme olayını ilk yazanı bir bulsak… Diziler uzun, hikâyeyi yaymak zorundasınız, hemen her şey ortaya çıkar mıymış? Her şeye tamam ama elde bu kadar malzeme varken bazı şeyleri feda etmemek yazık olur. Feyyaz’ın diyeceği tek şey ‘Beyefendi Baykal’dı. Sonra bırakın ne tarafa doğru ölüyorsa ölsün.
 
Yamaç zeki bir adam. Bugüne kadar bunu özellikle gösterdiler bize. Beyefendi’nin dalga geçişlerini, arabanın içinde ‘kendine Beyefendi diyen birinin de böyle ince zevkleri olmalı’ diyerek verdiği ipucu çok barizdi! Yamaç’a jetonun olabilecek en kısa süre de düşmesini diliyorum.
 
En nihayetinde hala Beyefendi’nin amacını bilmiyoruz. Anca Selim’i, Sadettin’i toplayıp çocuk gibi azarlamasını izliyoruz. Bu iş artık gizemli karakterden çıkalı çok oldu. Sadettin’in Beyefendi’yi dinlerken gülmemek için zor duruyor olması müthişti çok bekledim o patlamanın eşiğine gelen kahkahasını. Onun kibarlığı, alaycılığı ve Selim’in daha ne kadar köşeye sıkışabileceğini görmek için Beyefendi sahnelerine katlanıyorum açıkçası. Yoksa Baykal Bey’in vadesi ben de çoktan doldu.
 
Kafa kurcalayan birçok sorunun cevabını aldığımız bir bölüm izledik aslında. İlk olarak Sadiş Sadiş, Salih’i görse tanır mı diye merak ediyorduk hepimiz. Tanıdı, hem de Sadettin’in sağ gözündeki kırmızılıktan tanıdı. Böylelikle bir taşla iki kuş! Sadettin’in gözünün kırmızılığının hikayesini de öğrenmiş olduk. -Ne yalan söyleyeyim, ben Erkan Kolçak Köstendil’in gerçekten gözünde bir sorun var sanıyordum- Üzerinden asla eksik etmediği kırmızı hatta bordo hayranlığını da Sadiş’le arasında olan bu bağa bağladım ben hatta. Etti mi üç kuş… Sadettin’in Sultan’la konuşmak için gelişinin boş çıkmasına biraz yıkıldım, neler hayal etmiştim oysa tek amacı her zamanki gibi Sadiş’miş. Kabartma tozu istemesi de ayrı komediydi. Vartolu’yu görüp Salih olduğunu fark eden Saadet daha bunun şokunu atlatamamışken İdris’in babası olduğunu söylediğini hatırladığı an bölümün en acı ve en güzel anı oldu sanırım. Nasıl bir ikilisiniz siz? İçimizi parçalıyorsunuz be vicdansızlar!

Bir diğer işin içinden çıkamadığımız olay ise yaş problemleriydi. Sadettin kiminle yaşıt? Kim, kimin abisi? Selim ile yaşıt olduğunu gördük flashback sahneleri sayesinde. İlerde kısmet olur da görebilirsek Yamaç’a ağabeylik yaptığını izlemek çok keyifli olacaktır.

En büyük soru işaretlerinden biri olan Celasun’a dair de önemli bir şeyi keşfettik bu bölüm. Yamaç’ın Celasun’la beraber iş birliği yapmadığını kesinleştirdik. Meke’yle bu durumu sonradan çözmek için rafa kaldırdılar gibi hadi hayırlısı.
 
Aşk doktoru gelinimiz Sena Koçovalı da bu bölüm iş başındaydı. Önce Koçovalı kadınlarına derman oldu sonra Yamaç’a. Avukat Nazım’ın telefonunda Beyefendi kişisini görünce ‘Oh bizim kız gene işe el atacak’ diye sevinmiştim ama çok kötü oyuna geldi sonunda. Sena’nın Paşa’yı hedef göstermesi, Yamaç’ın gözünde yeniden hain ilan edilmesine üzüldüm diyemem ama hainlik sebebinin yanlış anlaşılması kötü oldu tabii ki. Paşa’nın zaten yanası vardı, sadece yakan Sena oldu. Bakalım Sultan’ı yakan kim olacak merakla bekliyorum…
 
İdris Baba kendisine ihanet edenleri öğrendiğinde kalpten gideceği kesin olduğundan daha çok uzun bir süre gerçekler ortaya çıkmayacak gibi hissediyorum. Adam bu kadar çok acı gerçeği kaldıramaz asla. Fragmanda görüp bir cümleyle bizi mest eden Sadettin reis ile İdris Koçovalı’nın sahnesi açık ara izlediğim en iyi sahnelerden biriydi. Bir çocuğun babasından masal anlatmasını istemesi bu kadar mı duygulu yansıtılır? Asıl bomba da İdris Baba’nın masalı anlatmasıydı bence. Karşılıklı içmeleri, İdris’in her şeye rağmen Sadettin’i takdir etmesi… Baba oğul çok mu yakışıyorsunuz siz acaba? Sadettin ‘babam bana hiç masal anlatmadı’ dediğinde ve o kadar tapuyu tek bir masal karşılığında verdiğinde İdris Baba’dan da bir jeton sesi duymak isterdim açıkçası. Sahnenin büyüsü, Sadettin’in suratına acı gerçeklerin yeniden çarpmasıyla bozuldu maalesef. Sen abini öldürdün be Vartolu! Bu konuda ben bile savunamıyorum seni maalesef. Kendisinden nefret ettiğini düşündüğünden Sadettin’in bile isteye babasına gerçekleri anlatması imkânsız görünüyor. Yine sıkıştı küçük Salih! Bu duruma acil bir çözüm lazım…
 
Gerçekten de büyük bir derdin var senin Yamaç Koçovalı. Ama ‘seninle başım dertte’ dediğin kişi yanlış ağabey aç gözünü! Kral gibi tanıdığımız Vartolu Sadettin’in zayıf noktası olan annesi Mihriban’ı kullanmalara doyamadılar. Bir işe yarasa Sadettin’in canını yakmaları bari. Yamaç veya Beyefendi kimin karşısında olduğu fark etmez, adam da çok çok büyük hikâye ve potansiyel var, küçük gösterilmemesi gereken bir karakter…
 
Aksiyonu bol yaptıklarında olayları ilerletip önemli bilgileri ortaya çıkaramıyor, dengeyi kuramıyorlar sanırım diyordum. Aslında anlatmak ve görmek istediğim tam da bu bölümün genelinde olanlardı. Klişeleri veya Yamaç’ın tek kurşunla galerideki tüm adamları indirişi gibi mantık dışı hareketleri görmezden gelirsek güzel bölümdü. Ama Turgut Tunçalp’e merhaba diyemeden patlayıp gidişine ne demeli hiç bilmiyorum. Pek ölecek gibi değil gerçi, daha onunla görülecek çok hesap var o yüzden hadi hayırlısı diyelim…
 
Haftaya görüşmek üzere…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER