Takım ruhu diye bir şey vardır. İnsanın yalnız olmadığını bilmesi
bile motive olması, güç kazanması için yeterlidir. Ben bireysel takılmayı
sevenlerdenim mesela ama birlik olmanın, grup çalışmalarının vereceği sonucun
daha başarılı olacağını inkâr edemem. İnsanlar tek başına bir işe kalkışırsa
hele ki bu iş riskli bir iş ise hata yapma oranları çok fazladır. Çukur da
bunun örneğini çok rahat görebiliyoruz mesela. Yamaç… Tek başına bırakılmaması
gerekenlerin başında gelir bu listede. Selim’i zaten halk sağlığı için yalnız
bırakmamak gerek. Sultan, İdris, Sena… Aliço’yu bile. Ama en çok Sadettin’i
yalnız bırakmamalı. En azından artık yalnız bırakmamalı. Çünkü aralarında
bugünlere en yalnız gelen o. Yalnız büyüyen, hayatın ona yaşattığı acılarla
yalnız başa çıkan adam, Salih! Hatalar yapmadı mı? Yaptı, hem de ne hatalar!
Hatalarını yalnız olmasına verirsek telafi edebilir miyiz acaba? Artık bir
aileye kavuşmasının vakti gelmedi mi Vartolu Sadettin’in de? Kardeşe,
babaya sahip olma vakti gelmedi mi? Bence fazlaca geç kalmış Sadettin. Çukur’sa
hepsinin Çukur’u. Beraber sahip çıksınlar. Aynı tarafta olsunlar. Çukur’un bir
ucunda Yamaç, diğer ucunda Sadettin var. İkisine de ayrı ayrı bakınca kendi
içlerinde bir bütünlük göremiyorum ben. Yamaç, Çukur’a ait ama onun içinde bunu
hissedemiyorum. Sadettin’e bakınca Çukur’un adamı olduğunu hissediyorum ama onu
Çukur’un içinde göremiyorum. İkisi de kendi içlerinde eksikler. Birleşin artık,
çünkü bir olmayınca hiç olma yoluna gidiyorsunuz.
Yamaç ve Beyefendi’nin birbirleriyle dalga geçer gibi konuşmaları
komikti gerçekten. Baykal’ın ecel terini de görmedik sanmayın. Ben daha çok
sinirden güldüm aslında o sahnelerde. Çukur’un izlediğim en boş klişelerle dolu
bölümüydü ne yazık ki. Önemli bir bilgiyi edinen kişinin aradığı kişiye
ulaşamadığında mesaj atmaması klişesini gördüğümde sakin kalamıyorum artık.
Hele tam bildiklerini anlatacakken vurulup ölme olayını ilk yazanı bir bulsak…
Diziler uzun, hikâyeyi yaymak zorundasınız, hemen her şey ortaya çıkar mıymış?
Her şeye tamam ama elde bu kadar malzeme varken bazı şeyleri feda etmemek yazık
olur. Feyyaz’ın diyeceği tek şey ‘Beyefendi Baykal’dı. Sonra bırakın ne tarafa
doğru ölüyorsa ölsün.
Yamaç zeki bir adam. Bugüne kadar bunu özellikle gösterdiler
bize. Beyefendi’nin dalga geçişlerini, arabanın içinde ‘kendine Beyefendi diyen
birinin de böyle ince zevkleri olmalı’ diyerek verdiği ipucu çok barizdi!
Yamaç’a jetonun olabilecek en kısa süre de düşmesini diliyorum.
En nihayetinde hala Beyefendi’nin amacını bilmiyoruz. Anca
Selim’i, Sadettin’i toplayıp çocuk gibi azarlamasını izliyoruz. Bu iş artık
gizemli karakterden çıkalı çok oldu. Sadettin’in Beyefendi’yi dinlerken
gülmemek için zor duruyor
olması müthişti çok bekledim o patlamanın eşiğine gelen kahkahasını. Onun
kibarlığı, alaycılığı ve Selim’in daha ne kadar köşeye sıkışabileceğini görmek
için Beyefendi sahnelerine katlanıyorum açıkçası. Yoksa Baykal Bey’in vadesi
ben de çoktan doldu.
Kafa kurcalayan birçok sorunun cevabını aldığımız bir bölüm izledik
aslında. İlk olarak Sadiş Sadiş, Salih’i görse tanır mı diye merak ediyorduk
hepimiz. Tanıdı, hem de Sadettin’in sağ gözündeki kırmızılıktan tanıdı.
Böylelikle bir taşla iki kuş! Sadettin’in gözünün kırmızılığının hikayesini de
öğrenmiş olduk. -Ne yalan söyleyeyim, ben Erkan Kolçak Köstendil’in gerçekten
gözünde bir sorun var sanıyordum- Üzerinden asla eksik etmediği kırmızı hatta
bordo hayranlığını da Sadiş’le arasında olan bu bağa bağladım ben hatta. Etti
mi üç kuş… Sadettin’in Sultan’la konuşmak için gelişinin boş çıkmasına biraz
yıkıldım, neler hayal etmiştim oysa tek amacı her zamanki gibi Sadiş’miş.
Kabartma tozu istemesi de ayrı komediydi. Vartolu’yu görüp Salih olduğunu fark
eden Saadet daha bunun şokunu atlatamamışken İdris’in babası olduğunu söylediğini
hatırladığı an bölümün en acı ve en güzel anı oldu sanırım. Nasıl bir
ikilisiniz siz? İçimizi parçalıyorsunuz be vicdansızlar!
Bir diğer işin içinden çıkamadığımız olay ise yaş problemleriydi.
Sadettin kiminle yaşıt? Kim, kimin abisi? Selim ile yaşıt olduğunu gördük flashback
sahneleri sayesinde. İlerde kısmet olur da görebilirsek Yamaç’a ağabeylik
yaptığını izlemek çok keyifli olacaktır.
En büyük soru işaretlerinden biri olan Celasun’a dair de önemli
bir şeyi keşfettik bu bölüm. Yamaç’ın Celasun’la beraber iş birliği yapmadığını
kesinleştirdik. Meke’yle bu durumu sonradan çözmek için rafa kaldırdılar gibi
hadi hayırlısı.
Aşk doktoru gelinimiz Sena Koçovalı da bu bölüm iş başındaydı.
Önce Koçovalı kadınlarına derman oldu sonra Yamaç’a. Avukat Nazım’ın
telefonunda Beyefendi kişisini görünce ‘Oh bizim kız gene işe el atacak’ diye
sevinmiştim ama çok kötü oyuna geldi sonunda. Sena’nın Paşa’yı hedef
göstermesi, Yamaç’ın gözünde yeniden hain ilan edilmesine üzüldüm diyemem ama
hainlik sebebinin yanlış anlaşılması kötü oldu tabii ki. Paşa’nın zaten yanası
vardı, sadece yakan Sena oldu. Bakalım Sultan’ı yakan kim olacak merakla
bekliyorum…
İdris Baba kendisine ihanet edenleri öğrendiğinde kalpten
gideceği kesin olduğundan daha çok uzun bir süre gerçekler ortaya çıkmayacak
gibi hissediyorum. Adam bu kadar çok acı gerçeği kaldıramaz asla. Fragmanda
görüp bir cümleyle bizi mest eden Sadettin reis ile İdris Koçovalı’nın sahnesi
açık ara izlediğim en iyi sahnelerden biriydi. Bir çocuğun babasından masal anlatmasını
istemesi bu kadar mı duygulu yansıtılır? Asıl bomba da İdris Baba’nın masalı
anlatmasıydı bence. Karşılıklı içmeleri, İdris’in her şeye rağmen Sadettin’i
takdir etmesi… Baba oğul çok mu yakışıyorsunuz siz acaba? Sadettin ‘babam bana
hiç masal anlatmadı’ dediğinde ve o kadar tapuyu tek bir masal karşılığında
verdiğinde İdris Baba’dan da bir jeton sesi duymak isterdim açıkçası. Sahnenin
büyüsü, Sadettin’in suratına acı gerçeklerin yeniden çarpmasıyla bozuldu
maalesef. Sen abini öldürdün be Vartolu! Bu konuda ben bile savunamıyorum seni
maalesef. Kendisinden nefret ettiğini düşündüğünden Sadettin’in bile isteye
babasına gerçekleri anlatması imkânsız görünüyor. Yine sıkıştı küçük Salih! Bu
duruma acil bir çözüm lazım…
Gerçekten de büyük bir derdin var senin Yamaç Koçovalı. Ama
‘seninle başım dertte’ dediğin kişi yanlış ağabey aç gözünü! Kral gibi
tanıdığımız Vartolu Sadettin’in zayıf noktası olan annesi Mihriban’ı
kullanmalara doyamadılar. Bir işe yarasa Sadettin’in canını yakmaları bari.
Yamaç veya Beyefendi kimin karşısında olduğu fark etmez, adam da çok çok büyük hikâye
ve potansiyel var, küçük gösterilmemesi gereken bir karakter…
Aksiyonu bol yaptıklarında olayları ilerletip önemli bilgileri
ortaya çıkaramıyor, dengeyi kuramıyorlar sanırım diyordum. Aslında anlatmak ve
görmek istediğim tam da bu bölümün genelinde olanlardı. Klişeleri veya Yamaç’ın
tek kurşunla galerideki tüm adamları indirişi gibi mantık dışı hareketleri
görmezden gelirsek güzel bölümdü. Ama Turgut Tunçalp’e merhaba diyemeden patlayıp
gidişine ne demeli hiç bilmiyorum. Pek ölecek gibi değil gerçi, daha onunla
görülecek çok hesap var o yüzden hadi hayırlısı diyelim…
Haftaya görüşmek üzere…