Üç basamaklı özlem: HiLeon

Üç basamaklı özlem: HiLeon
İmkânsız kadar uzak ama sevdayı imkanlı kılacak kadar da birbirlerine her anlamda yakındı onlar en başında. Önünde sonunda tüm ırklardan dillerden, renklerden ve bayraklardan sıyrılıp aynı lisanı yani sevdanın lisanını konuşacaklarını biliyorduk ama yine de diyebilir miydik bir gün gerekirse bir uğurda beraber ölmeyi bile düşünebileceklerini? Sarıldıkları her anın ne denli değerli olacağını, sevdanın tutkusuna birçok kez kendilerini bırakacaklarını ve birlikte, eğer isterlerse içinde bulundukları o savaşı durdurmayı isteyip, unutmayı dileyeceklerini?
 
Zıtlıklarında barındırdıkları tüm aynılıkları, aynı yerlerden aldıkları manevi yaraları ve birbirlerini adeta kayıp parçalarıymışçasına tamamladıkları için bu kadar seviyoruz belki de onları. Ya da bizi hayal alemlerine sürükledikleri için. Birçoğumuzun içindeki güzel şeyler yapabilme isteğini ortaya çıkardıkları için belki de. Vasat olmaktan ziyade, edebi kimlikleriyle içinde bulundukları savaşın ortasında çöldeki çiçek misali var oldukları için de… Ama hangi nedenden dolayı olursa olsun hepsi Hilal ve Leon’u, “HiLeon” yapan güzelliklere çıkıyor. Ama en genel neden olarak onları yazan kalemin tüm aksaklıklarına, bazen anlamsızlıklarına ve âşık olduğumuz aşklarına çelme takma girişimlerine rağmen yine de güzel, yine de çiçek olmayı başardıkları için seviyoruz.
 
HiLeon’un adı bugünlerde aynı zamanda özlemin adı. Hem de üç basamaklı bir özlemin. Onlarsız geçirdiğimiz günler 100’ü aştı. Bir haftayı nasıl bekleyeceğiz derken 100 koca gün… Ve bizim elimizden onları özlemekten ve onlarla ilgili güzel paylaşımlar hazırlamaktan başka bir şey gelmiyor.
 
 
 
Sezon finalinde onları bıraktığımız o son halleri, ilk günlerde yüreğimizi dağlarken günler geçtikçe bu acıya önce özlem ve sonrasında da merak ile endişe katıldı. Onları yeni sezonda nasıl bir halde göreceğimizi hayal edip bir sürü kavuşma hikayeleri yazdık. Bazen de onların, yeni sezonda başka birileriyle olma ihtimalini dillendirip kendi canımızı bir nevi kendimiz acıttık. Oysa böyle bir şey mümkün mü? Leon söz vermişti “Ne zaman gökyüzünde bir Hilal görse onu düşüneceğine”, Hilal söz vermişti “Şehre alsancağı diktikleri gün onu kordonda bekleyeceğine”. Leon, en kötü ihtimalle belki de Hilal’e kırgın olabilir. Çünkü Hilal, her şeyi ardında bırakıp onun elini tutup o gemiye onunla binmemişti, binememişti. Oysa Leon istemişti ki o da çıksın bu savaşın içinden, beraber mutlu olmaktan fazlası değildi istediği. Ama Hilal’in onunla gelmemesini, onu sevmediğine yorduğunu düşünmüyorum, Leon’un da düşünmemesini diliyorum. Çünkü Leon sevgisiz kalmış bir genç ve belki de yine hayatında her zaman olduğu gibi ikinci sırada olduğunu düşünecek biri için, hem de uğruna canını bile verebileceği biri için. Ama tüm bunlar yeter mi onun, Hilal’in yerine bir başkasını koyabilmesi için? Onu tanıdığında da zaten Hilal’in yüreği vatan aşkıyla yanıp tutuşmuyor muydu? Aynı şey Hilal için de geçerli, Leon öğretmemiş miydi ona bir insanı sevmeyi? Şimdi Hilal, ona bu duyguyu öğreten birinin yerine nasıl başkasına koyar?
 
Kâh Tevfik Fikret’ten alıntı yapıp “Karamsarlığa kapılan kalpler, çareyi düşünmeye fırsat bulamaz” diyordu, kâh “Umut hep var” diyordu Leon, karanlığa ışık tutar gibi. Şimdi biz, umudu bize her defasında tattıran bu çift için nasıl karamsarlığa kapılabiliriz ki? Ama yine de bir karamsarlık içindeyiz, bu karamsarlık dizinin akıbeti adına. Malumat veremeyen bir kanal ve yapım oldular çünkü… Ve bizim elimizden beklemekten başka bir şey gelmiyor yine.
 
Umarım bu sezon herkesin hikayesi güzel bir anlatımla ve dolu dolu yazılır. “Bu neden ve nereden çıktı şimdi” dediğimiz tuhaf replikler ve sahneler olmaz. Ve yine umarım ki bu sezon Millî Mücadele’ye dair yüreğimize dokunacak sahnelerine daha çok şahit oluruz.
 
Sevgilerimle… 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER