İmkânsız kadar uzak ama sevdayı imkanlı
kılacak kadar da birbirlerine her anlamda yakındı onlar en başında. Önünde
sonunda tüm ırklardan dillerden, renklerden ve bayraklardan sıyrılıp aynı
lisanı yani sevdanın lisanını konuşacaklarını biliyorduk ama yine de diyebilir
miydik bir gün gerekirse bir uğurda beraber ölmeyi bile düşünebileceklerini? Sarıldıkları
her anın ne denli değerli olacağını, sevdanın tutkusuna birçok kez kendilerini
bırakacaklarını ve birlikte, eğer isterlerse içinde bulundukları o savaşı
durdurmayı isteyip, unutmayı dileyeceklerini?
Zıtlıklarında barındırdıkları tüm
aynılıkları, aynı yerlerden aldıkları manevi yaraları ve birbirlerini adeta kayıp
parçalarıymışçasına tamamladıkları için bu kadar seviyoruz belki de onları. Ya
da bizi hayal alemlerine sürükledikleri için. Birçoğumuzun içindeki güzel
şeyler yapabilme isteğini ortaya çıkardıkları için belki de. Vasat olmaktan
ziyade, edebi kimlikleriyle içinde bulundukları savaşın ortasında çöldeki çiçek
misali var oldukları için de… Ama hangi nedenden dolayı olursa olsun hepsi Hilal
ve Leon’u, “HiLeon” yapan güzelliklere çıkıyor. Ama en genel neden olarak onları
yazan kalemin tüm aksaklıklarına, bazen anlamsızlıklarına ve âşık olduğumuz
aşklarına çelme takma girişimlerine rağmen yine de güzel, yine de çiçek olmayı
başardıkları için seviyoruz.
HiLeon’un adı bugünlerde aynı zamanda
özlemin adı. Hem de üç basamaklı bir özlemin. Onlarsız geçirdiğimiz günler
100’ü aştı. Bir haftayı nasıl bekleyeceğiz derken 100 koca gün… Ve bizim
elimizden onları özlemekten ve onlarla ilgili güzel paylaşımlar hazırlamaktan
başka bir şey gelmiyor.
Sezon finalinde onları bıraktığımız o son
halleri, ilk günlerde yüreğimizi dağlarken günler geçtikçe bu acıya önce özlem ve
sonrasında da merak ile endişe katıldı. Onları yeni sezonda nasıl bir halde
göreceğimizi hayal edip bir sürü kavuşma hikayeleri yazdık. Bazen de onların,
yeni sezonda başka birileriyle olma ihtimalini dillendirip kendi canımızı bir
nevi kendimiz acıttık. Oysa böyle bir şey mümkün mü? Leon söz vermişti “Ne
zaman gökyüzünde bir Hilal görse onu düşüneceğine”, Hilal söz vermişti “Şehre
alsancağı diktikleri gün onu kordonda bekleyeceğine”. Leon, en kötü ihtimalle
belki de Hilal’e kırgın olabilir. Çünkü Hilal, her şeyi ardında bırakıp onun
elini tutup o gemiye onunla binmemişti, binememişti. Oysa Leon istemişti ki o
da çıksın bu savaşın içinden, beraber mutlu olmaktan fazlası değildi istediği. Ama
Hilal’in onunla gelmemesini, onu sevmediğine yorduğunu düşünmüyorum, Leon’un da
düşünmemesini diliyorum. Çünkü Leon sevgisiz kalmış bir genç ve belki de yine
hayatında her zaman olduğu gibi ikinci sırada olduğunu düşünecek biri için, hem
de uğruna canını bile verebileceği biri için. Ama tüm bunlar yeter mi onun,
Hilal’in yerine bir başkasını koyabilmesi için? Onu tanıdığında da zaten Hilal’in
yüreği vatan aşkıyla yanıp tutuşmuyor muydu? Aynı şey Hilal için de geçerli,
Leon öğretmemiş miydi ona bir insanı sevmeyi? Şimdi Hilal, ona bu duyguyu
öğreten birinin yerine nasıl başkasına koyar?
Kâh Tevfik Fikret’ten alıntı yapıp
“Karamsarlığa kapılan kalpler, çareyi düşünmeye fırsat bulamaz” diyordu, kâh “Umut hep var” diyordu Leon, karanlığa ışık
tutar gibi. Şimdi biz, umudu bize her defasında tattıran bu çift için nasıl
karamsarlığa kapılabiliriz ki? Ama yine de bir karamsarlık içindeyiz, bu karamsarlık
dizinin akıbeti adına. Malumat veremeyen bir kanal ve yapım oldular çünkü… Ve
bizim elimizden beklemekten başka bir şey gelmiyor yine.
Umarım bu sezon herkesin hikayesi güzel
bir anlatımla ve dolu dolu yazılır. “Bu neden ve nereden çıktı şimdi” dediğimiz
tuhaf replikler ve sahneler olmaz. Ve yine umarım ki bu sezon Millî Mücadele’ye
dair yüreğimize dokunacak sahnelerine daha çok şahit oluruz.
Sevgilerimle…