39 hafta boyunca İçerde olan biri olarak, kalanlarla, ölenlerle
beraber yeri geldiğinde sinirlendiğimiz yeri geldiğinde komedi izliyormuşçasına
güldüğümüz hatalarıyla, oyunlarıyla, flashbackleri ve ters köşeleriyle son
zamanların en iyi kadrosuna sahip bir dizimize daha veda ediyoruz. Cast'ın
tamamına baktığımızda böylesine muhteşem oyuncuları bir araya getirip bizlere
görsel ve eğlence açısından
şölen yaşattıkları için, 39 bölüm boyunca 2 küsur saat bölüm yetiştirmek için
canla başla çalışan kamera arkasındaki
gizli kahraman ekibe, detaycılığıyla rejisiyle yönetimiyle harikalar yaratan
Uluç Bayraktar’a ayrı ayrı
teşekkür! Emeklerine sağlık herkesin…
Elimden geldiğince her hafta düşüncelerimi, eleştirilerimi,
tahminlerimi paylaştığım İçerde’nin pazartesi günleri artık yeni
bölümünü izleyemeyecek olmanın boşluğunu şimdiden hissediyorum desem yalan
olmaz. Bir nevi alışkanlık olmuştu çünkü artık. Bir haftanın daha geçip gittiğini Pazartesi gelip İçerde başlarken fark ediyordum. İyi
anlarıyla kötü anlarıyla 39 bölümlük bir hikâyenin sonuna gelmek aslında sadece
bu kadroyu uğurladığım için üzüyor beni. Esasen haftalarca reytinglerdeki
zirvesini kimseye kaptırmamış dizinin, bir sezon sonunda final yaparak bir kez
daha farklarını ortaya koyduklarını düşünüyorum. Bu yüzden de ayrıca
kutluyorum. Severek izliyor olsak da gerçekçi olup düşündüğümüz de İçerde
hikayesinin ikinci sezona uzayamayacak bir hikâye olduğunu hepimiz biliyorduk…
Kimi zaman bölüm bitse de yazımı yazmaya başlasam diye
düşünürken, kimi zamanda sinirlenip böyle boş bölümü bize nasıl sunarlar,
izleyicileriyle dalga geçer gibi nasıl böyle mantıksızlıklar yaparlar diyerek
yazmadığım haftaları da hatırlıyorum. İyi ki diye sayacağım birçok yönü bulunan
İçerde’nin, keşke dediğim de birçok yönü var haliyle. Bu yazımda her hafta
yaptığımın aksine daha yüzeysel bir bölüm yazısı yazarak biraz ucu açık bir son
yapmaya karar verdim. Çünkü ayrı ayrı ele alınacak birçok nokta, karakter,
ayrıntı olduğunu düşünüyorum bu dizinin içinde. O yüzden sadece final bölümünü
gözeterek yazacağım bu yazının ardından karakterler için ayrı ayrı hazırlanmış
seri halinde bir İçerde dosyası gelecek haberiniz ola…
Son yazılarımda da belirttiğim ve birçok arkadaşıma da inatla söylediğim gibi mutlu bir son
kesinlikle beklemiyordum. Ben şok! Sanırım mutlu bir son beklemediğim için 39
bölümün sonunda izlediğim en büyük ters köşe oldu bana. Bölüm başındaki
tatlılıklarından sonra zaten iki kardeşten biri ölseydi -özellikle Sarp-
çarpıcı ve ölümlü bir son istediğimden dolayı büyük vicdan azabı çekeceğimi
fark ettim. O yüzden öncelikle senaristlere bir teşekkürü borç biliyoruz!
Final bölümünü başından sonuna kadar bayılarak izlediğimi itiraf
ediyorum. Aylarca herkesin diline dolanmış, herkesin ilgisini çekmiş böyle bir
dizi kötü bir finalle veda etseydi yıkılırdık herhalde. Ölenler
öldü, kalan sağlar da bizim. Daha ne isteyebiliriz? Çifte sevinç yaşattılar hem de bana! Kebapçı hem hapse
düştü, hem de intihar etti ve sonunda öldü. Arada Yusuf Müdür ve Melek de unutulmadı. Ayrıca Celal’den geriye bir tek adamının bile
kalmamasını da hikâyeye çok iyi bir şekilde dağıtmışlardı. Gerçi koca yürekli
Minik’in ölümü üzdü be! Aynı şeyi Davut için söyleyemem tabii. Onun ölümü hiç
üzmedi hem de. Haftalardır beklediğim sahne layığıyla çekilmiş ve muhteşem
olmuştu. Sarp’la yine sulu bir kavganın ardından olması da ayrı güzel bir
detaydı.
Son birkaç bölümden itibaren izleyiciye verdikleri sinyaller hep
Sarp’ın gidici olduğu yönünde olunca mutlu son biraz şaşırttı tabii. Esinlenilen
yabancı yapıma da bağlı kalmamaları finali ayrıca güzelleştirdi. İçerde için var olan yapılmış en iyi
dizi diyemeyiz ama 39 bölüm boyunca müthiş bir Uluç Bayraktar rejisini ve muazzam oyunculuklarla belki
de kendilerini aşan birçok oyuncuyu bir arada izleme fırsatı yakaladık. Zaten
sırf bu yüzden de bıkmadan
yılmadan yeter artık dediğimiz
anlarda bile karşımıza çıkan Aras’ın gülüşü, Sarp’ın ağlayışıyla işte bu yüzden
izliyoruz bu diziyi diyebildik.
Başrolleri paylaşan iki yıkılmaz kardeş ve başta Çetin Tekindor
olmak üzere gelip geçen birçok usta ismin yanında, yan karakter olup
yarattıkları tiplemelerle bambaşka bir dünya kuran Alyanak ve Coşkun’un da
yerini dolduramayız asla. Onlar olmasa dizinin eğlence kısmı olmazdı
kesinlikle. Vay vay vay ya da tak tak taka tak gibi ikonikleştirdikleri
hareketler uzunca bir süre daha yankılanacak dillerimizde. Böylesine muhteşem
karakterleri de bu yazımın içinde anlatarak bitiremeyeceğimden bahsettiğim
gelecek olan yazı serisinin içinde ayrı ayrı inceleyip hakkını vererek
paylaşmayı bu karakterlere borç bilirim!
Mert’e/Umut’a haftalarca hayatı zehir ettiler,
haram ettiler, bir mutlu olamadı derken ailesine sevdiği kıza kavuşup
mutluluğunu evlilikle tamamlayacakken bir evlenme teklifini dahi çok gördüler
çocuğuma yine! Ah o Celal’in
yatacak yeri yoktu zaten! Çok nefretlik bir karakter geldi geçti hayatımızdan
resmen. Final sahnelerine geçmeden önce tüm aksiyonu sona erdiren ‘Hızlı olan
kazansın abi’ sahnesindeki aynı anda sıkılan kurşunların sonunda tek Celal’in
ayakta kalışını izlerken aklımı çıldırmış olsam da sahnenin mükemmelliğini
tartışamayacağım kesinlikle. Şükür mutlu son yazana… Helal onu bizlere yaşayarak oynayan tüm
oyunculara. Ve bir kez daha tebrikler İçerde’ki tüm emekçilere! Çok özleyeceğim Yılmaz Brothers’ı.
Çok özleyeceğim çakal Alyanak’ı, Çok özleyeceğim ‘de hayde dievamett’
Coşkun’u. İstisnasız her yazımda haklarını vermeden geçemediğim adamlara
son bir kez daha haykırmak istiyorum. Aras Bulut İynemli ve Çağatay Ulusoy siz
müthiş bir detaysınız! Arayı fazla açmayın, Hoşça kalın.