Netflix, Türkiye pazarına giriş yaptıktan sonra izleyiciden gördüğü ilgiden o kadar memnun kalmış ki 11 Mayıs akşamı bu ilgiye bir tür teşekkür mahiyetinde parti düzenlemeye karar vermiş. Sektörde derin fısıltılar yaratan davetin resmi açıklaması böyleydi. Davetiye bana ulaştıktan birkaç gün sonra ülkemize gelen PR ekibiyle sohbet imkanımızın olacağı da söylendiğinde aklımdaki tek şey ekibi sıkıştırmak ve davetin "gerçek" sebebini öğrenmekti.
Davetin düzenleneceği sabah Soho House'da Netflix Emea PR'ın başındaki
Jai Dattani, yakın zamanda görevi ondan teslim alacak olan
Leyla Gıilany-Lyard ve
Melisa Eyiakkan ile özel bir sohbet gerçekleştirdik. Jai, Netflix lansmanı esnasında da ülkemize gelmişti. O zamanki toplantıda "Bir daha geldiğinizde sizinle tercümansız sohbet edeceğiz" demiştim. Lafa, "Tercümansız sohbet ederiz demiştim ama çok erken geldiniz!" diye şaka yaparak başladım. Keşke şaka yapmak yerine bu süreçte İngilizce öğrenseymişim. İtiraf etmeliyim ki sohbeti tercümanla sürdürmenin dezavantajını
yaşadım. Zira bu sohbeti ortak bir lisanda sürdürebilseydik, Dattani'nin alt
metinlerinde akşam yapacakları açıklamanın ip uçlarının yattığını
anlayabilirdim. Deşifre esnasında sohbeti dinlerken ipucunu net bir şekilde tonladığını da duydum. Ne demişler? Bir lisan, bir insan.. Neyse..
Ve olanlar oldu, 11 Mayıs akşamı eski Cercle d'Orient yeni Grand Pera binasında verilen davette Netflix, ilk Türk ortak yapımı için O3 Medya ile anlaştığını açıkladı.. Soru -cevap akışının ağırlıklı olarak dünyanın en tatlı kurumsalcısı Jai'den bana doğru aktığı sohbeti sizlerle de paylaşmak istedim, buyrunuz..
Jai Dattani: Önce ben sana bir soru sorayım. Son günlerde neler
izliyorsun?
Ranini: Netflix’te
mi?
JD: Herhangi bir yerde olabilir.
● Netflix’te
en son Grace and Frankie’yi bitirdim.
O diziyi ben de çok seviyorum.
● Bir türlü bağlanamıyorum diziye ama ısrarla da seyrediyorum…
Çünkü kolay izlenebilir bir dizi. Grace and Frankie’nin yaratıcısı Friends’in de arkasındaki isim, Marta
Kauffman. Odaklanmanıza gerek olmayan, rahatça izleyebileceğiniz işler yapıyor.
Bazen böyle dizilere de ihtiyacınız oluyor.
● Martha'ya hayranım. Bir
vibratör icadı meselesiyle bir buçuk sezon geçirdiler. Bizim için imkansızı gerçekleştiriyorlar... Bir de Netflix izlerken çok geriliyorum,
özellikle belirtmek isterim. Dataya o kadar hakimsiniz ve devamlı her duruma dair bir anket çıkıyor ki bir gün ekranda “Niye bu dizilere başlayıp yarım bırakıyorsun sen?!” uyarısı çıkacak diye korkuyorum.
(Gülüyor) Teşekkür ederiz. Bunu bir iltifat
olarak alıyorum şahsen. Harika bir işin var. Televizyon izleyerek para
kazanıyorsun. Bu hayallerimdeki meslek. The
Crown’ı izledin mi?
● Evet,
izledim. Demin de söylediğim gibi tüm türlere bakmaya çalışıyorum. Bağımsızlar,
belgeseller… En son Special Force: Ultimate Hell Week’i çok beğendim, hatta hazır özel kuvvetler teması modayken benzer bir iş bizde de yapılabilir diye düşündüm.
Bu kadar
fazla sayıda türe ilgi duyman çok enteresan.
● Mesleki deformasyon diyelim...
O zaman bu haberi seveceksin çünkü bu yıl 600 Netflix projesi
yapıyoruz. Bu neredeyse 1000 saatlik içerik ediyor. Diziler, belgeseller,
stand-up gösterileri ve filmler buna dahil.
● Netflix’in Türkiye’ye girdikten sonraki
ikinci atağı burada ortak bir yapıma imza atmak olacağı için, durumdan vazife çıkartıp ne yapabileceğinizi, kiminle çalışabileceğinizi düşünüyorum. Bu
yüzden ağırlıklı olarak diğer ülkelerdeki ortak yapımları da izliyorum.
Eylül 2016’da yerel hizmetlerimize
başladığımızda Türkiye’de bir Netflix dizisi üretmeye söz verdik. Biz sözümüzü
her zaman tutarız. Takipte kalın.
● İlk toplantıda 2017'yi işaret etmiştiniz...
Aslında hiçbir zaman kesin bir tarih vermedik. En iyi,
en doğru hikayeyi bulmayı bekliyoruz.
● Ben hep, “ Stranger Things’i zaten yapmış adam neden gelip Türkiye’nin Stranger Things’ini yapsın. Yerel ama
globale taşıyabileceği bir hikaye peşindedir,” diyordum ama %3’ü görünce bütün söylediklerimi geri
aldım.
Kesinlikle haklısın, amacımız yerel hikayeleri dünyaya
taşımak. 600 Netflix projesi varken herkesin her işi beğenmesini beklemiyoruz.
Eğer üyelerimizin sadece %2’si bir diziyi severse bu 2 milyon insan eder, zira
toplam üye sayımızın 100 milyona ulaştığını yakın zamanda açıkladık. Bu, daha
niş içerikler üretmemizi sağlıyor. Cosmos
gibi bir iş düşünün. Eğer Türkiye’den 18 kişi beğense, bunu burada üretmek
çok mantıksız olur. Ama burada 18 kişi; İngiltere’de 300, Hindistan’da 1
milyon, Singapur’da 27 kişi severse en sonunda 2-3 milyona ulaşıyoruz. Bu çok
iyi bir seyirci sayısı… Tüm dünyaya erişimimiz olduğu için daha büyük riskler
alabiliyoruz çünkü riski tüm faaliyet alanımıza yayıyoruz. Tutku beslediğimiz,
küçük projeler yapmaya devam etmek bizim için çok önemli çünkü dünyada seyirci
bulacaklardır.
● Kendi kendime "Bir gün
bülten gelecek, Netflix ortak yapımını duyuracak ve bu büyük projedeki hiçbir
ismi tanımıyor olacağız" demeye başladım..
Bizim için bir dizinin hikayesi, arkasındaki
ekibin daha önce ne yaptığından daha önemli. Örneğin Stranger Things, Duffer kardeşlerin sadece 2. projesiydi. Yine de
görüyoruz ki şu anda tüm dünyanın en popüler dizilerinden birine imza atmış
oldular. Bir fikirleri vardı, anlatacakları hikayenin önemli olduğunu gördük;
onlara destek olduk ve güvendik, diziyi istedikleri gibi yapabilmelerini
sağladık. Geçmişimiz bunu gösteriyor, biz risk alabiliyoruz. Egoları ve
isimleri önemsemiyoruz, hikayeyi önemsiyoruz. Orange is the New Black’te tek bir ünlü isim yok, Narcos’ta da öyle. Hikaye için doğru
karakter, doğru yazar, doğru oyuncu… Hikaye her şeyden önce gelir. Sen Netflix’te nasıl bir yerli dizi görmek
istersin?
● Türkiye çok büyük bir pazar ama
sürekli çok kaliteli pembe diziler üretiyoruz. Bu bizim ticari olarak çok başarılı olmamızı sağlıyor
ama bir dezavantajı da var: hikaye gün geçtikçe önemini kaybediyor. Dolayısıyla Netflix’ten bu durumun düzelmesine de katkıda bulunmasını bekliyorum.
Yapacağınız işi izlediğimiz zaman, profesyoneller ya da amatör seyirci, “Evet,
hikaye önemli,” demeliyiz. Başka türlüsü "beni" hayal kırıklığına uğratır.
Tür olarak da bir dönem dizisi bekliyorum. Özellikle Yakın Türkiye tarihinde,
pek çok kırılma yaşandı ve bu kırılmalar global anlamda parlayabilecek irili ufaklı insan hikayeleriyle dolu. Politik bir dönemi anlatmasını değil de
insan hikayelerinin çok önemli olacağı bir dönem işi olabilir diyorum.
Benim fikrim, bir Netflix projesi yaratırken
esas olarak baktığımız şey daha önce anlatılmamış bir hikaye bulmak ya da
anlatılanı farklı bir şekilde ele almak. Zaten yapılmış olanı yeniden yapmak
yerine risk almak… Bence insanların son zamanlardaki televizyon izleme
biçimlerinin projelerin yapımına da etki ettiğini kabul etmek gerek. Örneğin,
eskiden projenizin hayata geçmesini istiyorsanız bir dağıtımcıya gitmeniz
gerekirdi. Onlar da 18 bölüm sipariş ederlerdi, 45 dakikalık bir iş isterlerdi
ve reklam aralarını planlamanızı söylerlerdi. Her bölümün başında bir özet,
sonunda sürpriz bir gelişme beklerlerdi. Çok fazla kısıtlama ve sizi bağlayan
zincir vardı. Çevrimiçi televizyonla bunların hepsi ortadan kalktı. Her bölümün
ne kadar uzun olacağını siz seçiyorsunuz. Reklamları dert etmenize gerek
kalmıyor. Bir bölüm 80 dakika olabilir, diğeri 32 dakika; hiç fark etmez.
Böylece hikayenin hükümdar olduğu bir ortam oluşuyor. Her hafta seyircinin geri
gelmesini dert edinen, insanları bir şey yapmaya yönlendirmeye çalışan reklam
verenler değil. Tüketicilerin, insanların neyi nasıl izleyeceğine karar
verebilmesini sağlıyoruz. Televizyonda mı, tablette mi, telefonda mı… Onların
tercihine kalmış.
Çevrimiçi televizyonlardan önce TV
kanallarının hepsi gündüz kuşağında haberler ve reality/magazin programları
girerdi. Çok ev kadını odaklı programcılık yapılırdı. Akşam üstü pembe diziler
yayınlanırdı. Akşamlarıysa dramalar. İnsanlar o saatte onları izlerdi, çünkü
buna mecburdular. Tek seçenekleri buydu. Size sunulanı izlersiniz. Şimdiyse her
şey sizin elinizde. İster drama izlerim, ister komedi; ister film, ister
belgesel. 23 Mayıs’ta sonuçlarını sunacağımız Netflix üyelerini kapsayan bir araştırma yaptık. İnsanların
seçme şansı olduğunda ne seçtiklerini araştırdık. Ve çok ilginç sonuçlara
ulaştık. İnsanlar sabahları komedi izlemeyi tercih ediyor. Normal kanallarda
sabahları komedi yayınlanıyor mu? Hayır! Öğlen saatlerinde drama izlemeyi
seviyorlar ve sadece bir bölüm değil, üst üste birkaç bölüm izliyorlar.
Özellikle de siesta kültürünün olduğu İspanya’da. Akşamları insanlar belgesel
izlemeyi seviyor. Kontrolün seyircide olduğu, yeni televizyon rehberinin nasıl
olması gerektiğini tasarlıyoruz.
● Türkiye
farklı bir pazar. Televizyonda sunulan eğlenceyi ücretsiz almaya alışmış bir ülkeyiz. O yüzden de biraz daha zor bir pazarız.
Doğru. Yavaş yavaş bu durumun değişeceğini
düşünüyoruz. Herkesin bir anda Netflix üyesi olmasını beklemiyoruz. Ama
biliyoruz ki insanlar yavaş yavaş televizyon için para ödemenin iyi olduğunu,
kaliteye para verdiklerini anlayacaklardır.
● Biz de
onun peşindeyiz, iyi bir örnek görmeliyiz. Bu yüzden Netflix-Türkiye ortak
yapımının niteliği çok önemli. Çünkü nesil gelişiyor, biz yaşlanıyoruz; gençler
daha kaliteli işleri para ödeyerek seyretmeyi öğrenecekler…
Bence yerel çevrimiçi yayıncılar olması harika
bir şey. Çünkü yaptıkları şeyler internetten televizyon izleme konseptini
ileriye götürüyor. Bu durum ne kadar ana akıma kayarsa, hepimiz o kadar iyi sonuçlar alırız. Her
halükarda tüketici, evdeki kişi kazanıyor. Çünkü artık ne izleyeceklerine dair
bir tercihleri var. Artık onlara sunulan 4-5 kanala mahkum değiller. İzlemek
istedikleri her şey için ayrı bir kanalları var.
● Peki Netflix cephesinde
yeni bir proje, bomba bir haber var mı?
Şu an paylaşabileceğimiz bir haber yok. Ama
sözümüzü her zaman tuttuğumuzu hatırlatmak isterim.
● Sadece
Türkiye için sormuyorum, tüm dünya pazarından bahsediyorum.
Görüşmemizin saat kaçta bitmesi gerekiyor?
Çünkü sabaha kadar anlatabilirim. (gülüyoruz) En heyecanlı olduğumuz projelerden biri Glow. Açılımı Gorgeous Ladies of
Wrestling (Güreşin Harika Kadınları). Orange
is the New Black’in yaratıcılarının yeni dizisi. Güçlü, sert kadınlar;
harika bir hikaye; karanlık, komik, iç ısıtıcı… 23 Haziran’da yayına girecek. The
Crown, Narcos, Stranger Things ve Making a Murderer’ın yeni sezonları için de çok heyecanlıyız. Yeni
dizimiz Mİndhunter için da
sabırsızlıkla bekliyoruz.
Bu sene Cannes Film Festivali’ne katılıyoruz.
Cannes’da olmamızın etrafında birçok tartışma var. Ama biz Netflix olarak filmlere
odaklanmış durumdayız. Bu ayın sonuna doğru Brad Pitt’in filmi
War Machine’i üyelerimize sunacağız.
Haziran’da Jake Gyllenhaal ve Tilda Swinton’ın oynadığı
Okja çıkıyor, harika bir film. Noah Baumbach’ın
The Meyerowits Stories’i de geliyor.
İki Oscar adaylığı aldık, White Helmet belgeseliyle birini de kazandık. BAFTA’da da The 13th ile adımızı duyurduk. Bu Pazar
dağıtılacak BAFTA Televizyon Ödülleri’nde The
Crown ve Stranger Things’in
toplam altı adaylığı var. Bize şans dile!
● Bol şans. O zaman bana
başka bir sorun var mı?
Ben mi soracağım? Ne güzel. Sitede en çok
okunan dizi hangisi? İnsanların hakkında bir şeyler okurken en heyecanlandığı
diziler neler?
● RaniniTv'de sadece profesyoneller içerik
üretmiyor, sade seyirciye de kapımız açık. “Serbest Kürsü” köşesine
izleyen herkes yorumlarını gönderebiliyor. Bu ara en çok içerik alan dizi Söz ve Vatanım Sensin.
O zaman son soru benden gelsin, geleneği bozmayalım. Bu akşamki etkinlik sadece bir “yaza merhaba” partisi mi?
Doğru. Bu bizim size teşekkürümüz. Medyanın
bize verdiği destek için teşekkür ediyoruz. Her yerde böyle partiler veriyoruz.
Gecemizin adı “bir bölüm daha”. Eğlenceli, rahat bir akşam yaşayacağız. Tek
amacımız teşekkür etmek ve Netflix dizilerinin popülaritesini göstermek. Birçok sürpriz hazırlıyoruz.
Türkiye’deki
ilgiden memnun musunuz?
Kesinlikle. Bu yüzden teşekkür partisi
veriyoruz zaten. Yerel servislerimizi açarken Türkiye bizim için çok önemliydi.
Türk halkının teknolojiyi ve yeni ürünleri ne kadar hızlı benimsediğinin
farkındaydık. Ve eğlence tüketimini çok seviyorlar. Bu yüzden Türkiye’ye çok önem
veriyoruz.