Vatanım Sensin: Bir Yıldız İşte… Bir Yıldız...

Vatanım Sensin: Bir Yıldız İşte… Bir Yıldız...
Bu zamana kadar hiç yapmadığım ama artık suskunluğumun vicdanımı yaraladığı bir konuya değinmek istiyorum. Yıldız meselesi. Bekledim, bir yanım asla olmayacağını bilse de ben hep bu karakterin düzelmesi için bekledim. Belki de düzelecek ileride ama maalesef hep siyah bir gölge altında göreceğim ben bu karakteri. Dizi dünyasına çok ilgim yoktur ama az çok duyarım, çalınır sokak aralarında kelimeler kulaklarıma. Kadınları metalaştıran, erkek başrol karakterlerinin baskınlığı altında olay örgüsü döndürülen kadın karakterler izletirler bize, bunu severler çünkü.

Sonra birden karanlığın ortasında bir ışık gibi hayatımıza girdi Vatanım Sensin. Dedi ki bildiğiniz tüm doğruları unutun ben içinde gerçek, güçlü Türk kadınlarını barındırarak geliyorum. Vatanına ihanetinden dolayı evlat sevgisini bastırabilecek kadar güçlü Hasibe’si, vücudundaki her bir yaranın acısını kendi teninde hissettiği, vatanım dediği kocasını evlatları ve ülkesi için ‘’Şimdi senden vazgeçiyorum.’’ diyerek bırakan Azize’si, küçücük bedeninde taşıdığı vatan, bayrak, hürriyet aşkı için gönlüne prangalar taktığı sevdasını susturan Hilal’i ile geldi… İyi ki de geldi. Alışagelmişin dışındaydı ekrana yansıyan her kadın karakter. Yıllarca bize dayatılan yargıları kırıyor, çağlayan gibi akıyordu yüreklerimize. Erkek himayesi dışında da bir kimliğimiz, bir statümüz olduğunu gösteriyordu ekran başındaki tüm kitleye. Ta ki Yıldız’a kadar. Bir Yıldız işte… Bir Yıldız. Sanırım onu anlatabilecek tek cümle bu. Her sahnesinde tüylerimin diken diken olduğu, kadın karakterlerin her kelimesinde gözlerimin dolduğu bu dizide bir yanlış üç doğruyu saniyeler içinde sildi.

Yıldız… Mustafa Kemal’in belirttiği gibi kadınlarımız için asıl mücadele alanının, asıl zafer kazanılması gereken yerin biçim ve kılıkta başarıdan çok, bilgi ve kültür ile süslenmesini söylediği kadınlarımızın tam dersi bir profil ile çıkıyor karşımıza. İşgal zamanı, zulüme direnen, yıkıma karşı duran, yapılan kıyımları şehadeti göze alarak engellemeye çalışan insanların önüne, karakteri ile gölge düşürüyor maalesef. Diyecekseniz o zamanlarda böyle düşünenler yok muydu? Vardı elbet lakin yine ince bir çizgide yürüdüğümüz bu zamanlarda, vatan ve millet olarak birlik olmamız gereken bu zamanlarda ekranda böylesi görüntüler görmek inanın beni çok üzüyor.

Farklı düşünceler bizi bir arada tutar, onları savunduğumuz ideolojilerimiz güçlendirir bizi. Ama Yıldız karakteri ağzından çıkan her bir söz altında büyük bir boşluk ve tutarsızlık barındırıyor. Saf bencilliğin altında büyüyen bir karakter Yıldız.’’Dışarı çıkabildiğimiz mi var ki ayakkabılarımız eskisin.’’ denildiğinde umutlanmıştık. Hilal nasıl vatanı için mücadele ediyorsa Yıldız da kadınlarımız, haklarımız için mücadele edecek bir karaktere dönüşecek galiba dedik. Kimi zaman geçti o repliğin istediği refahı süremeyen, Kordan'da gezemeyeceği için hayıflanan Yıldız’a ait olduğunu gördük. Umutlarımız yine kırıldı.

Belki de Yıldız’a en hak verdiğim olay gerçekleşti sonra. Zorla evlendirilme. Gözümdeki Azize karakterini de sarsan bir olaydı bu. Hiçbir kadın, hiçbir sebeple sadece durulsun ya da susturulsun diye sevmediği biri ile zorla evlendirilemezdi. Haklıydı isyanında, destekliyordum. Hilal’e söylediği sözler manidar ve anlamlıydı ‘’Senin boynuna geçirilen ipten hiçbir farkı yok bu evliliğin.‘’ demişti. Yine dedim ki mücadele edecek, bağımsızlığı için mücadele edecek dedim. O ise konağa gitti. Leon’dan yardım istemeye. Kendi özgürlüğünü kazanmak için Leon’un boynuna takacaktı o urganı. Söyledim ya saf, bencil bir karakter Yıldız.

Bu zamana kadar tek bir duygusundan emindim Yıldız karakterinin, ona tutunuyordum. Bütün acabalarım o duyguda bence oluyordu. Ablalığı. Çünkü kardeşi infaz yolundayken bize aktarılan Yıldız’ı görmüştüm. Onun iyi olması için çabalayan, onun için gerçek gözyaşları döken abla Yıldız’ı o an tanımıştım. O ümidim de kırılınca bunları yazmak istedim. Çünkü inanın benim aklımda, vicdanımda bunu sindiremiyor. Yıldız kadın karakterlerin içinde en akıllısı ve en zekisi. O yüzden ihtimale bile olasılık vermeden hepimiz emin olmalıyız ki Hilal ve Leon arasında esen sevda rüzgarlarının farkında. Hilal karakterini babasının vatan haini olduğunu öğrendikten sonra ilk defa böylesine ağlarken gördük. Yıldız da ilk defa böylesine şahit oldu kardeşinin acısına. Buna rağmen ‘’Sen benim sevdiğim adamı vurdun.’’ dedi. Bu saatten sonra Yıldız karakteri ne yaparsa yapsın benim için asla tamamlanmayacak. Çünkü bana bir şey katmıyor izlerken. Belki de senaristin elinden çıkan en zorlama karakter Yıldız. İçine sinmiyor sanki o yazdığı karakter bir oturmamışlık, bir olmamışlık var. Ne bir mesaj, ne bir duygu aktarıyor izlediğimde. Tek misyonu bu zekiliğini ve aklını hinliğe yorması maalesef. Oysa güzel işlendiğinde ne güçlü bir karakter çıkardı kim bilir. Ama biz onun yerine istikbalini sadece ve sadece bir konakta, onu sevmediğini bildiği halde refah bir yaşama tutunmak için ‘’takıntı’’ haline getirdiği Leon karakterinde bulduğunu izliyoruz. ‘’Bir kadın istikbalini sadece bir erkeğin boyunduruğu altında kazanabilir.’’ mesajı beni bir kadın olarak hele ki bu ülkede yaşadığımız onca felaketi hatırlarken bunu ekrana normalmişçesine lanse edilerek izlemek inanın çok yaralıyor.

Yaşadığı korkunç zamanlarda Leon’a yazdığı mektup aklıma geliyor. ‘’Ancak bu yolla yaşayabilirim, ancak senin yanında huzuru ve mutluluğu tadabilirim.’’. Bu cümleleri yazan Yıldız Leon’un en zor zamanında sırf Ali Kemal’i kıskandırmak için onu kullanan biriydi. Ne acı okuması değil mi?  Bir kadının huzur ve mutluluğunu sadece bir erkek ile elde edebilecek olmasının mesajını kanlı canlı okumak ne acı değil mi? Ama bununla da bitmedi. Aldığı kesin reddedilişten sonra bile uslanmadı. Anaların çığlıklarına, mazlumun isyanına susan yüreği bu bedbahtlığımın sebebi sizsiniz benimle kimse oyun oynayamaz demek için konuştu. Yine bir erkek için... bir kadın sadece bir erkek için savaşmalıydı onun gözünde. Öyle bir savaş ki yeri geldiğinde kız kardeşini bile harcatmalıydı ona.

Vatanına olan sevgisini bildiği,  bayrağı, hürriyeti için ölümü göze aldığını bildiği kardeşinin tüm bu imkansızlıklarına rağmen yüreğine kıpırtılar düşüren aşkını, sevdasının boyutunu tahmin ettiği halde üstüne basa basa çiğnedi. Hiç düşünmeden! Çünkü onun için önemli olan kendi istikbaliydi. Ve bu istikbale mücadele ile karşıtlıkla ulaşamazdı. Onun istikbalini yalnızca bir erkek verebilirdi ona. Vurulduğunu duyduğunda üzülmediği,  hastanede başında uyanışına değil de konağa, arzu ettiği yaşama açılan kapı için sevindiği erkek verebilirdi. En kötüsü de bize bu izletildi. Normalmişçesine kabul etmemiz için. Bu işgalin ortasında yaşanan aşkta en büyük engel abla olacak çünkü biz böylesini biliyoruz, böylesini izledik dediler yıllarca. Farklı milletlerden olmaları, aynı yaradana farklı dinlerden inanmaları, işgalcinin isyancıya esir düşmesi engel değildi onlar için. Bir aşkın arasına üçüncü bir kişi girerse aşk olurdu onlara göre. Hele ki bu üçüncü kişi abla ise tadından yenmezdi. O yüzden diyorum ya yirmi haftayı, o üç muhteşem kadın karakterin bende yarattığı etkiyi bir yanlış saniyeler içinde sildi.

Bu yanlıştan dönülecek mi ya da dönülmek istenecek mi bilmiyorum. Değişen tek şey zaman oldu demişlerdi bir bölümde. Gerçekten öyle. Bir kadın olarak hala toplumdaki yerimizi göğsümüzü gere gere haykıramıyoruz. İstediğimiz şeyleri yaparken önümüze setler çıkarıyorlar. Bu diziyi izleyecek ve etkilenecek o kadar yaşı küçük arkadaşlarımız var ki. Böylesi bir toplumda zaten bizi görmüyorlar baksanıza o halde kendime güçlü bir erkek bulmalıyım diye düşünce yapısı değişecek o kadar küçük kızlarımız var ki. O yüzden buna bir dur denmesi gerekiyor. Ablayı abla gibi sevebildiğimiz, istikbalin bir erkek boyunduruğundan çok daha yücesini hakkettiğini gösteren nice sahnelere ihtiyacımız var.

Yıldız uyurken tüm aile fertlerinin sözlerini düşündüm. Hadi kalk, sen ne istersen alırsın, hadi yine istediğini al dendi. Evet, Yıldız yaşasın… Yaşamak faaliyettir çünkü. Ama bayrağı için yaşasın, vatanı için yaşasın, kendi hür bağımsızlığını doya doya haykırmak için yaşasın. Çünkü kötü de olsa bir kadın olarak çok daha fazlasını hakkediyor. Ata’mızın vatan mücadelesinde Anadolu’da yaşanan direncin en büyük katkı sahibi olarak gördüğü Türk kadını ekranda hele ki böylesine hürriyet mücadelesi kokan bir dizide bu şekilde empoze edilmeye devam etmesi demek sana zarar demek, bana zarar demek gelecek nesillerimize Ayşe’ye, Fatma’ya zarar demek. Hadi bu yanlıştan dönün artık. Hadi bize Halide Edip’i anlatın, kalemi kırılmayan Hilal’i anlatın, Şukufe Nihal Başar’ı, Halide Nusret Zorlu Tuna’yı, Müfide Ferit Tek’i anlatın… Demem o ki bize gerçek Türk Kadını’nı anlatın..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER