“Aşk” diyorum…
“Yanaş” diyorum…
Kime diyorum?
Tabii ki sana diyorum Lale, kime diyeceğim? Okuyucular arasında hekim olan biri varsa
lütfen yanıt versin; “Hamilelik hormonu gönül gözüne perde indiriyor olabilir
mi?” Aklımda deli sorular…
Bir önceki bölümde Lale bayıldığında Onur’un gözlerinde
gördüğümüz panik ve korku; Lale’nin elini tutarak yanında olduğunu
hissettirmesi (Nabız kontrolü için elini bırakmak zorunda olduğunda diğer ele
geçmesi.); hastanedeki ilgili tavrı; “Senin üzülmene izin vermem.”, “Yanına olmak
istiyorum.” demesi; ‘Onu düşünüyormuş
numarası.’ yapmakla itham edildiğinde
bile sessiz kalması; Lale’nin üzülme nedenlerini kendince yorumlayıp romantik
bir piknik masasına imza atması sonucunda
“Yahu bu adam daha ne yapsın?”
diye geçirmiştim aklımdan.
Bu bölümde de fragman ümit vermiş olsa bile benzer
düşüncelerin oluşmasından korkuyordum ki neyseki korkularım yersiz çıktı… Ama soruyorum
size; neden duygularının farkına varıp adımları atan taraf (Yürümeye yeni
başlayan bebek adımları yavaşlığında bile olsa.) hep Onur oluyor da, kendini
geriye çeken taraf hep Lale?
Tamam, Lale’nin kendince
nedenleri olabilir. Biliyoruz ki, Onur sütten çıkmış ak kaşık değil. Üstelik
büyük hataları da oldu, olmadı değil; hatta hatalarından biri olan Bengisu’nun
yanında çalışması halen devam ediyor. Bölüm boyunca “Lale neden Onur’un ne
kadar değiştiğini, çabaladığını görmüyor?” diye sordum kendi kendime… (Sorumu
tekrarlamak istiyorum hormonların etkisi olabilir mi?)
Ya Songül – Nergis ve Yıldız – Fikret ikilisinin
müdahalesi olmasaydı diye düşünmek bile istemiyorum.
Lale’nin haberi olmasa da ‘Bu hediye sana olan duygularımı anlamanı sağlar.’ notu ile
gönderilen L<3 O, kalpler ve minik LalOn minyatürü süslü terrarium sayesinde
aşkını ilk itiraf eden Lale mi oldu şimdi?
Onur’un haberi olmasa da akrostişteki ‘Adarım ben sana ömrümü.’, ‘Esirin olurum ben bir gülüşüne.’
mısraları ile Lale’ye hayatımın kadınısın mı dedi?
İyi oldu, iyi… Bu
dış destekler sayesinde bana göre, geride bıraktığımız bölümler içinde dizinin romantik komedi türü olduğunu destekler
ölçüde EN romantik bölümü izledik. Sizce?
“Tamam,
yorgunsun, dışarı çıkmayalım ama senin yüzünü 5 dakikacık göreyim…”
ile yeni bir adım yine Onur’dan... Habersiz aşk itiraflarından sonra artık
haberlisinin de gelmesi yakındır diye düşünmedik mi?
Akan trafikte denenmemesi önereceğim yakınlaşmalardan
sonra gelen kısa molada Onur’dan içten açıklamalar geldi. “Sen bana çok iyi geliyorsun, iyi ki hayatımdasın, kendimden daha fazla
düşündüğüm biri var.” Bu duyguları
resmiyete dökecek öpücük gelecek derken telefon gelmesi elbette ki şaşırtmadı.
Tamam, kesinti oldu ama o anın büyüsüne dönmek sadece bir ‘Nerede kalmıştık?’a
bakar aslında… Ama bakamıyor… Beklenen
öpücük için ilk adımın Lale’den gelmesi konusunda hemfikirizdir herhalde. O
zaman kapı girişi dudaklara hafif bir buse kondurup hızlıca kapıya ilerlemek
bunun için ne güzel bir fırsattı, ne yazık ki yanaklara kondurulanla yetinmek
zorunda kaldık Onur.
No309'a dair ilk yazımda Lale ve Onur arasındaki ilişkinin
Jane Austen’nin romanındaki Elizabeth ile Mr. Darcy arasındaki ilişkiyle
benzerlikler taşıdığından bahsetmiş ve o dönemde adı henüz belli olmayan bebek
Sarıhan’ın (Bugünün Emir Sarıhan’ı) aşk bebeği olduğunu iddia etmiştim. Aynen
alıntılıyorum:
Hikâyenin
devamı eser ile çok örtüşmese de sonu aynı: Bu ikilinin arasındaki ‘O GECE’ fitili ateşlenen tutkulu aşk, bugüne
kadar izlediğimiz zıtlıklar ve çatışmalar üzerine kurulmuş ilişkilerinde aynı
romanda olduğu gibi gurur ve önyargı(**) yüzünden dile getirilemese de; gerçek
duygular ortaya çıktıkça ve ikisi de birbirleri hakkında peşin hükümlü olmakla
ilgili yaptıkları yanlışları fark ettikçe sevgi sözcükleri ile
adlandırılabilecek.
Henüz birbirlerine dile getir-e-meselerde artık farkında
olmaları ne güzel. Hatta ne güzel
söyledi Songül Teyze: “Biz buna AŞK
diyoruz kısaca.”
*Sertab Erener'in Kime Diyorum adlı şarkısından.