Her sezon bir dizi ile
tanıştırılma şeklimiz "İddialı Yapım" olunca beklentimizin çıtası
yükseliyor ve gözümüzü yükseklere diktikçe oradan düşüşümüz de şiddetli oluyor
haliyle.
O Hayat Benim'i sakin ve telaşsız izlemeye başladım. İyi ki de öyle
yapmışım çünkü aramızdaki ilişki azalmayan bir ilgiyle gelişti. Konusunda, çok
sevdiğimiz
Külkedisi masalının kokusu var. İyi kalpli Külkedisi'nin
mücadelesini dinlemeyi de izlemeye de severiz. Dizinin masaldan farkı ise
güzelliği ve iyi kalpliliği ile sevgimizi kazanan Bahar'ın karşısındaki üvey
anne Nuran'ı ve Efsun'u bir nebze olsun anlamamız isteniyor olması. Dizi boyunca
onlara hak vermesek de empati duygumuzu devreye sokup çabalıyoruz en azından.
Cinayet konusundan dolayı da epey zorlanıyoruz tabi. Hani istemeden de olsa
Yusuf Bey'in ölümüne neden olmaları ve cesedini gömmeleri olmasa sanki her
şeyi unutmak daha kolay olurdu diyor insan.

Nuran'ı oynayan Yeşim Ceren
Bozoğlu'nun oyunculuğu ilk bölümlerde biraz yorucuydu. İzlerken daha 'küçük' oynamasını
arzu ettiğim zamanlar oldu. Ne mutlu ki zaman içinde Bozoğlu'nun performansı güzel bir kıvama geldi ve izlemek daha
keyifli olmaya başladı. Nuran'ı anlama konusunda Yeşim Ceren Bozoğlu’nun oyunculuğu çok
mühim. İkna ediciliği ve sahiciliği, Nuran'ın yaptığı hataları anlamamızı ve hatta zaman zaman da ona inanmamızı sağlıyor.
Yıllardır kendisini büyüten insanların yalanlarının
ortasında kalan güzel ve iyi kalpli Bahar'a duyduğumuz merhamet hiç bitmiyor
elbette. Artık gerçeği görmesini istediğimizden, onu izlerken ekranla konuşanımız da
olmuştur mutlaka. Saflığının bizi yorduğu sırada Bahar'ın farkındalıklarının
ortaya çıkması, sınırları zorlandığında gösterdiği direnç, başkaldırı çok
iyiydi. "Oh be" dedik sonunda. Şüphe duyan, sorgulayan, algıları açık
Bahar, hoşuma gitti ve daha inandırıcı gözüktü.
Efsun, böylesine büyük bir
yalanı yönetebilecek tek kişi. Zaten Nuran da kızının bu oyunu başaracağını düşünmese dahil etmezdi. Efsun hırslı ve savaşçı, çoğunlukla da kavgacı. Soğukkanlılığı işlerini
kolaylaştırıyor. Ah, bir de Bahar'ın aşklarını ele geçirmek için bu yanını
kullanmasa! Efsun'u canlandıran Ceren Moray'da karakterine inandırıcılık katma
konusunda oldukça iyi bir performans çıkarıyor.

Ateş'in hikâyesi insanın içini fena halde acıtıyor.
İntikamını bu yaşa kadar kendisiyle beraber büyütmüş ama hâlâ iyi kalpli ve
düzgün bir adam. Bunun sebebinin de halası olduğunu Semra Hanım'ı tanıyınca anlıyor
insan. Her insanın böyle bir akrabası olmalı, dedirtiyor. Ateş'in halası Semra rolünü oynayan Gülsen Tuncer'in
anlayışlı, güngörmüş ve mesafeli duruşunu severim. İnsan çeki düzen veriyor
kendine ekranda görünce bile. Laf Ateş'e gelmişken fikrimi söylemek isterim; Ateş ve Bahar birbirlerine yakışmışlar. Keremcem ve Ezgi
Asaroğlu da. "Sonsuza kadar mutlu yaşamışlar" deseler, inanır insan.
Lakin ilişkilerinin sınavı bitmedi, bitmeyecek.
Gelelim Atahan Ailesi’ne. Mehmet
Emir Bey'in Hasret ile olan aşkı iç burkuyor. Sonuçları günümüze kadar taşınan
ve hâlâ bir sürü insanın canını acıtan bu hikâyede Mehmet Emir'in geçmişteki ve
bugünkü çabalarını çok yetersiz buluyorum. Kendisine üzülmekte zorlandığım
anlar çok oldu. Geçmişte olanları engelleyebilir ya da daha erken telafi
edebilirdi duygusu var hep içimde. Eşine ve yeğenine karşı tutumunu da pek beğenmiyorum.
Fakat mavi takım elbise ona pek yakışıyor, ses tonu da çok güzel.
Sezon
finalinde Hasret'in gelmesi iyi düşünülmüş. İclal Aydın da bence doğru seçim. İlk sezon
boyunca dillerden düşmeyen Hasret, İclal Aydın’ın güzelliğinde vücut bulacak.
Muhtemelen biz de taraf tutarken zorlanacağız. Fulya'nın evliliği boyunca
kıskandığı, Mehmet Emir'in tavrı yüzünden yıllarca kendini kıyasladığı
Hasret'in gelişi, savaş için yeni bir cephe açılacağını gösteriyor. Bu sezon Fulya’nın
fazlasıyla sabırlı, anlayışlı, iyi kalpli halinin yerinde yeller esecek
muhtemelen. Sabır kısmının biraz törpülenmesinde bence sakınca yok.
Bu arada Seçil ve Asım'ın İstiklal Caddesi'nde öpüştüğü sahnede
çalan Göksel'in "Rüzgâr" şarkısı da iyi seçimdi. Yeni düğümlerin atılıp, güzel güzel
çözüldüğü bir sezon diliyorum.