The Good Wife: İyi eş, iyi dizi

The Good Wife: İyi eş, iyi dizi

Geçtiğimiz sezon bugüne kadar çok da tanık olmadığımız bir şey yaşadık. Dört senesini ardında bırakan ve artık belli bir monotonluğa haklı olarak oturması beklenen bir dizi kendini yeni baştan yarattı. Bununla da kalmadı, uzun zamandır görmediğimiz bir başarıyla çok sıkı ve firesi olmayan bir hikayeyi 22 bölüme yayma becerisini gösterdi.

The Good Wife’ın bu nefes kesen ve akıl almaz bir sebepten ötürü Emmy Ödülleri’nde En İyi Drama Dizisi kategorisinde aday gösterilmeyen başarısının ardında dizinin başrol erkek oyuncusu Josh Charles’ın geçen sezon sonunda ayrılmaya karar vermesi yatıyor. Oyunculuğa gönül vermiş ve bunu sadece para kazanmak için bir araç olarak görmeyen kişilerin zaman zaman aldığı bir karar bu. Dizideki anlaşmazlıklar ya da kişisel memnuniyetsizlikler yüzünden değil de, bir karaktere verebileceği her şeyi dört senede verdiği ve yapacak daha “iyi” bir hamlesi olmadığı için başka maceralara yelken açma isteği… Seyirci olarak kalbimizi kırsa ve bizi üzse de kabullenmemiz ve anlayışla karşılamamız gereken bir istek.

Bazen tüm yıldızlar hizaya gelir ve her şey tıkır tıkır işler ya. Bu sezon The Good Wife için aynen böyle oldu. Josh Charles karaktere düzgün bir şekilde veda edebilmek için sezonun ilk yarısında yer almayı kabul etti, dizinin yaratıcıları King çiftinin zaten son derece keskin olan kalemi en keskin kılıçla yarışır kıvama geldi, Julianna Margulies karakterini bambaşka noktalara son derece inandırıcı bir şekilde taşıdı (ve bu rolde aldığı ikinci En İyi Kadın Oyuncu Emmy’sini kazandı), yan rollerdeki oyuncular kariyerlerinin en başarılı performanslarını verdiler ve dizinin müzikleri sadece arka plan olmaktan çıkıp bir karakter olarak hikayenin ayrılmaz bir parçası oldu. Daha sayardım ama cümleleri bu kadar uzatmamak lazım, okuyucunun dikkati dağılıyor. Tüm yıldızlar hizaya geldi diyelim ve devam edelim.

Yazarların yaptığı en akıllıca şey diziden ayrılmak isteyen Charles’ı uzaklarda bir yere gönderip arada bir konuk oyuncu olarak gelerek reytingleri zıplatacağını ummak yerine gidişini Alicia ve diğer karakterlerin hayatlarında bir kırılma noktası oluşturacak şekilde kullanmak oldu. Yıllardır dizinin hamuruna işleyen ve katlanabildiğim tek aşk üçgeni olan Alicia-Peter-Will temelinden sarsılacak, Alicia’nın Lockhart/Gardner’dan ayrılma sebebi nispeten ortadan kalkacak, Kalinda hayattaki tek gerçek arkadaşını kaybedecek, Diane zaten artık parmaklarının ucuyla tutunduğu tahtında kalmasına yardımcı olan ortağından olacaktı.

Karakterlerimizin sezon başlarken hayatlarının bu kadar değişeceğinden habersizdi.Karakterlerimiz sezon açılırken hayatlarının bu kadar değişeceğinden habersizdi.

Sezonu Alicia’nın Lockhart/Gardner’dan ayrılıp Cary ile kendi firmasını kurmaya karar vermesiyle açtık. Her an birinin bu durumu öğrenip ya da ağzından kaçırıp bir çuval incirin berbat olacağı gerginliğiyle sezonun ilk bölümlerini diken üstünde izledik. Alicia bir yandan en kötü zamanında ona yardımcı olan Will ve idolü olan Diane’e ihanet edecek olmanın vicdani ağırlığı altında ezilirken, diğer yandan geleceğini düşünmek zorunda olduğunun bilincindeydi. Lockhart/Gardner kurtlar tarafından yönetilen bir yerdi ve kuzuların orada yükselme şansı yoktu. Will firmayı terk etmeye ve Peter’ın sözüyle güçlü bir hakim olmaya karar veren Diane’den intikam almanın peşindeydi ve Alicia başına gelecekleri bire bir seyrediyordu. Artık bir efsane olarak anılacak sezonun beşinci bölümü Hitting the Fan geldiğinde seyirci olarak sabırsızlığımızın doruklarındaydık. O bölümün tanıtımını kaç kere seyrettim, hatırlamıyorum. Hitting the Fan bir kelime oyunu. Bir söyleyişten geliyor. Pislik pervaneye çarpınca nasıl kontrolsüz bir şekilde etrafa saçılırsa, Alicia ve Cary’nin firmadan ayrılacağı haberi de kontrolsüzce sıçradığı her yeri öyle kirletti. Will’in “Beni zehirledin!” haykırışı kulaklarda çınlarken, Alicia’nın hiç beklemediği anda gerçekler ortaya çıkınca şokunu atlatıp kendi menfaati için anında planlar yapmaya başlamasını seyretmek karakterin ilk bölümde zavallı bir kadınken ne noktalara geldiğini gözler önüne seriyordu.

Sonrasında tahmin edilebileceği üzere iki birbirine düşman grubun birbiriyle olan amansız savaşı başladı. Diane, Peter’ın artık alışılageldik şerefsizliklerinden biri yüzünden firmada kalmaya karar verdi ve ikiye iki dövüş hiç mola vermedi. Müvekkil çalmalar, mahkemede oynanan ayak oyunları, aradaki duygusal bağları suiistimal etmeler ve yakılan gemiler… Durum hiçbir zaman düzelmeyecek ve yıllardır izlediğimiz karakterler bir daha eskisi gibi olamayacak diye hayıflanırken asıl büyük olayın hala gelmediğini bilmiyorduk elbette.

Sen seçmezsen, hayat senin için seçer.

Sosyal medyanın bu denli güçlü olduğu, bölüm senaryolarının bütünüyle internete sızdığı bir devirde bu sırrı saklamayı nasıl başardılar bilmiyorum. Dizinin yapımcıları da bu duruma karşı şaşkınlıklarını defalarca dillendirdiler. Hiçbirimiz Will’in mahkeme salonunda aniden can vereceğini bilmiyorduk. Belki bölüm esnasında anlamış olabiliriz, zira çok da saklamaya çalışmadılar. Mesela ben “Hayır, hayır, hayır…” diye sayıklayarak izledim bölümün ilk iki perdesini. Yanımdaki kişiye “Bunu yapmaya cesaret edemezler,” diye söylediğimi hatırlıyorum. “Dizi zaten daha yeni kökünden değişti, bir tur daha attırmazlar.” Ne kadar da yanıldığımı şu anda alaycı bir gülümsemeyle itiraf ediyorum. Ama bu durumdan çok mutluyum. Dizileri büyük bir aşk hikayesi ve iç geçirerek seyredilecek yakışıklı erkekler için takip eden bir kısım seyirci olduğunun ve Will’in ölümüne çok olumsuz tepkiler verdiklerinin bilincindeyim. Ama her şeyden çok senaryoya önem veren ben bu durumun açtığı sınırsız kapının heyecanıyla başka hiçbir şeye üzülemiyorum.Sen seçmezsen, hayat senin için seçer.

Haklıyım da bence. Sezonun geri kalanında gördük ki Will herkesin hayatında büyük bir yer kaplıyormuş. Herkes ölümü farklı bir şekilde içselleştiriyor, farklı bir şekilde boşlukları dolduruyormuş. Alicia, Peter yüzünden yaşayamadığı büyük aşkın acısını “kocasından” çıkartırken Diane ortağını kaybetmenin yarattığı hırsla kariyerine daha da sıkı sarılıyordu. Cary adeta yeni Will olarak “büyük adam” olmaya hızla ilerlerken Will’den boşalan koltuğa Lockhart/Gardner’da atlayacak ne çok sırtlan olduğu ortaya çıkıyordu. İşin içine Michael J. Fox’un mükemmel bir şekilde hayat verdiği Louis Canning girince dizinin yeni “normal”i çok heyecan verici bir düzene oturuyordu. Artık onu firmaya bağlayan bir şey kalmadığını düşünen Kalinda, Diane ile yakınlaşıp varlığına yeni anlamlar yükledikçe, Diane, Louis ve diğer pisliklere karşı pençelerini çıkardıkça, Alicia acısını gömüp işine odaklanınca sezonun geri kalanı birbirinden nefes kesici olaylara sahne oldu. Sezonun sonunda Diane firmayı bırakıp bizimkilerin yanına gelme arifesindeydi. Louis ve sırtlanları Alicia’nın firmasını iflas ettirmenin peşindeydi. Alicia ise Eli’ın sürpriz sorusuyla kalakalmıştı, tıpkı bizim gibi: Alicia bölge savcısı olmak ister miydi?

Yeni sezonda her bölüm sonrası yorumlarımla karşınızda olacağım. Fark ettiğiniz üzere The Good Wife üzerine söyleyecek çok sözüm var.

İlginizi çekmesi dileğiyle…

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER