En büyük motivasyonu reji olan bir dizi seyircisiyim ben.
Hikayenin derdini anlatmasına müsaade ederim, oyuncuların karakterlerini
sahiplenmesine de ama isterim ki kurulan dünya beni oradan oraya savursun,
sonra da güvenli kollarında sarıp sarmalasın.
Vaktiyle uzun uzun anlatmıştım, Cem Karcı rejisi kalp ben!
Uçurum’daki topuk tıkırtılarından, Karadayı’daki ağacın gölgesine, Tatlı Küçük
Yalancılar’ın her yanına işleyen heyecandan, Hayat Şarkısı’nda Hülya’nın
gözlerine kurduğu dünyalara hayranlığım, saygım büyük! Öyle ki, zerre ilgimi
çekmeyen Siyah İnci’ye dokunduğu an farkını hissetmiş, oturmuş çektiği bölümü
izlemiştim. Dolayısıyla Gülperi, koşa koşa ilk bölümünü izleyeceğim bir işti.
Fakat ilk defa Cem Karcı’nın kurduğu bir dünyanın içine giremedim. Kalbim bir
miktar kırıldı.
Tabii dünya sadece rejiden ibaret değil, bir de bana sunulan
karaktere inanmak isterim. Bir hikayenin kahramanı kadınsa, o kadının gümbür
gümbür gelişini görmek isterim. Öyle daha çok kazanmak için geceleri
çalışmakla, avukatlık ücretini vereceğini söylemekle benim zihnimde kahraman
olamıyor bir karakter. Kadir, “Hallederiz.” dediğinde çıkarıp parayı masanın
üzerine koysaydı, düğüne götürülmediğinde pusup kenara oturmasaydı, oğlu
kızının elbisesine laf ettiğinde o elbiseyle düğüne gönderseydi o zaman derdim
ki bu karakterde ışık var. 16 yaşındaki kız çocuğunun bir sapıkla imam nikahlı
olduğunu öğrenen Gülperi, o kız çocuğunu kurtarmak için ne yaptı mesela?
Gülperi, çocuk gelinlere karşı nasıl bir mücadele içine girdi de kendi kızının
arkasından yığılıp kalması seyirciyi etkileyip gelecek haftaya çeksin?
Babasından kurtulmak için bambaşka bir coğrafyaya kaçan,
eğitimine devam etmek yerine bir konağa gelin olan Gülperi, şahsi olarak bağ
kurabileceğim bir karakter değil doğruya doğru. Belki de o yüzden Kadir’i daha
çok sevdim. Başarılı, güçlü avukat Kadir’i… Fakat o kaplan Kadir, mahkeme
sahnesinde kediye döndü ya kalbim bir kez daha kırıldı. Kadir’in hikayesi de en
az Gülperi’ninki kadar çetrefilli. Pişmanlıkları da var, hataları da. Kötü eş
ama mükemmel baba demek içinse, bence biraz erken.
Gülperi, iyi karakterlerini kusurlarıyla sunarken, kötü
karakterlerinde ‘iyi’ bir yan bırakmamış. Boğuldum! O ulu konakta tek bir sevgi
kırıntısı bile görmediğim için boğuldum. Gülperi’nin karşısında duran herkesin
katıksız kötü olması bana biraz fazla geldi. Bu kötülüğün çocukların dönüşümüne
katkısı şüphesiz ama keşke ilk bölümden bu kadar göze batmasaydı.
Hasan’ın dönüşümüne şaşırmadım. Annesiyle güzel bir hayatı
varken ikizinin eteğine karışan Hasan, ortada bir ‘namus’ meselesi varsa tabii
ki annesine düşman olacaktı. Dolduruşa getirilip hediyelerle kandırılmasının
altı biraz daha desteklenmeliydi, Hasan’ın dönüşümü biraz hayal gücüne bırakıldı ama en azından Hasan’ın
nasıl bir karakterde olacağının sinyali daha ilk sahnede verilmişti.
Bedriye’nin dönüşümü ise oldu bittiye gelmiş. Annesi düğüne gidecek diye
sevinen kız nerede, annesinin maaşını bir şişesi aylarca giden ojeyle
kıyaslayan kız nerede? Bedriye’nin ojelerini altın suyu karıştırıyorlarsa o
başka tabii. Bu kadar güzel anlaşırken böylesine düşman olmak, benim zihnimde
oturmadı. Minnoş Can’a ise bayıldım. Hikayeyi Can’ın anlatımıyla dinlemeyi de
sevdim.
“Çok söylendin Merve, hiç mi beğenmedin?” derseniz eğer, bir
detayı o kadar çok beğendim ki, keşke her detay onun gibi olsaydı. Hani ilk
sahnede gözlerimizi kamaştıran güneş, çocuklarla Gülperi’nin mutlu anlarını
anımsadığımızda da belirdi ya, içimde kelebekler açtı. Gülperi ve Kadir’in
tanıştıkları zamana uzandığımız sahneyi de çok beğendim.
Sona gelmeden, bir de mahkeme sahnesine uzanmak istiyorum.
Çatısı mahkemede kurulan bir diziyi, Karadayı’yı yazan Sema Ergenekon ve Eylem
Canpolat’tan yeri göğü inleten bir mahkeme sahnesi yazmalarını beklerdim. Sonra
o mahkeme sahnesinde gümbür gümbür oyunculuklar, nefes nefese bırakan bir kurgu
görmek isterdim. Koca bir hayal kırıklığı oldu o sahne, sanki başkalarının
elinden çıkmış gibi.
Gülperi böylece ekran yolculuğuna başladı. Emeği geçen
herkesin emeklerine sağlık; yolu açık, şansı bol olsun. Umarım yazdığım her
şeyi unutturacak bir ikinci bölüm izleriz, bunu kalpten diliyorum. Bakalım Gülperi ve çocuklarının sahnelerinde güneş yeniden doğacak mı?